“Huuooopp! Şükrü dayı çocuklara benden çay ver, sen de gel sonra, otur yanıma. Nasıl öldüğümü anlatacağım size.

Sıradan bir gündü. Her şey son derece normaldi. Okul çıkışı kapıda abimin gelmesini bekliyordum. Onun gecikmesinden başka herhangi bir sorun yoktu. Sonra abim gelmeden mahalleden arkadaş Muharrem geldi. Sonra ben öldüm. Okey mi? İnanılmaz sıradan bir andı. Her şey son derece normaldi. Belediyenin yeni döşediği güzelim kaldırım taşlarına düştüm üçüncü kattan. Yoldan geçen asabi abiler çığlık attı, pazardan gelen teyzeler ellerindeki poşetleri düşürdüler, arabalar birbiri ardına durdu. Ambulans arandı. Ambulansa götürülürken sedyeden düştüm. Yolda yanlış müdahalede bulunuldu. Her şey olması gerektiği gibi yani. Her yer panik hali.

Velhasılıkelam kurtarılamadım. Çok bekletmedi beni doktor. Hem ölüler bekletilmez. Beklemek ve bekletmek yaşayanlara özgü bir şeydir.”


“Bu arada Hamit oğlum, bugün güneşin girişini sen paspaslayacaktın değil mi?”


“Evet abi, ama şu hikaye bitsin, öyle gideyim be.”


“Oğlum sen git, ben sana sonradan anlatırım. Galaksi Başı Ercüment’le papaz etme şimdi beni.”


“Peki abi, gidiyorum.”


"Neyse, nerede kalmıştım, haa, tamam. Cenazem çok görkemliydi. Bildiğiniz herkes ağlamanın hakkını verdi. Salya sümük ağladı herkes. Allah’a şükürler olsun dedim, her şey olması gerektiği gibi. Her detay en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş. Akrabalarım çığlık attı, annem ve babam tabutun üstüne attılar kendilerini. Bütün eş dost iyi bildi beni. Herkes hakkını helal etti. Sonra Facebook fotoğraflarımın altına 'Yakıştı mı sana?', 'Nasıl bizi bırakıp gidersin?' diye sordular. Hayır, ulan cevap versem işler sarpa saracak. İşlerin karışmasını istemem, karışıklık kötü bir şey sonuçta arkadaşlar.

Samanyolu Yıldızı’nda rahmetli dedeme rastladım. 'Ölüm dünyada baki olan tek şeydir dede,' dedim. 'Sen onu bir de yaşayanlara sor,' dedi. Bir gülme geldi bize, tamam mı? Hayır, komik de değildi zaten konuştuğumuz konu. Bu sırada üzerime toprak atıp cenaze merasimimi tamamladılar. Vasiyetim üzerine amca oğlu önceden hazırladığı, üzerinde 'İyiler ilk görüşte tanınmaz.' yazılı pankartı sapladı toprağa. Karnıma denk geldi pankartın sapı. Canım acıdı fakat ses etmedim. Hayır, etsem oradaki minnoş yaşlılara inme inecek maazallah.


Aradan bir gün geçmişti. Dedemle Sirius Yıldızı’nda buluştuk. Dünya manzaralı bir tepeye oturduk. Gelirken yol üstünde Starbucks’tan iki de filtre kahve almıştık. Dedem sütlü içiyordu, ben sade. Muhabbet koyu bir şekilde ilerlerken dedem yamulan entarisini düzeltmek için kıpraşınca kolu bana çarptı. Hooop! Sirius’tan dünyaya düştüm. Bir baktım annem pencereden benim düşüşümü seyrediyor. Yıldız kaydığını düşünüp dilek tuttu. İki damla yaş süzüldü annemin gözlerinin pınarına. Ne dilek tuttu bilmiyorum ama o an öldüğümü hatırladım. Bir gün önce ben de dünyadaydım.

Öyle saçma bir hayattı.

Sonra öldüm.

Öyle işte...”