Saat 8.

Uyanalı belki on belki on beş dakika oldu. Alt katımdaki dükkanların birinden, yürek parçalayıcı bir müzik sesi. Pencereyi açıp baktım , ama nereden geliyor göremedim.

Yalnız, insanları gördüm. Koştura koştura sabahın köründe işlerine giden genç- yaşlı tekstil işçilerini. Hiçbiri gülümsemiyor, halbuki ne güzel gökyüzü , masmavi uzanmış. Güneş kafasını çıkartıyor, arada bir çirkin binaların arasından.

Bu bile mutlu olmaya yeter değil mi ?

Yetmez. Bu yaşam telaşında, bu hüzün deryasında, güneş başka tür insanlar için doğuyor.

Peki ya bizim için? biz kimiz ?

Bu tekstil işçileri belki , ya da o müziğin geldiği dükkanlardan birinde sabah temizliği yapan çırak. Mutluluk , asırlar önce terketmiş gibi bizi. Güneş doğmuşmuş, kime ne ?

Birazdan kan ter içinde kalacak benim. Birazdan geçmişiyle bocalayacak, çirkin suratlı müdürden, ya da asık suratlı ustamdan fırça yiyecek benim .

Ah yaşamak , ne çok bencilsin insanlara.

Bir tutam verebilirdin oysa herkese, en azından biraz olsun gülmeliydi bu insanlar.

Sabah , günün güzel geçmesi ümidiyle, penceremde , yavaş yavaş sigaramı içerken, o insanları gördüğümde, sahi ya ben neden uyandım ki , ya da uyandım da ne oldu dedirtmemeliydin bana.

Üzgünüm, zamanın birinde, tüm zamanlardan daha güzel bir kadın, küçük hastane bahçesinde, yaşama umudundan bahsetmişti bana.

Kötü yanlarına nasıl tutuklu kaldığımdan .

Şimdi karşıma oturtup onu , bunca hüzün arasından nasıl mutluluk seçebilirim demek isterdim ya da nasıl bencil olup görmem bu insanları ? çok mu büyütüyorum yaşamak olayını ?

Gözlerimi nerede açsam , orada bu insanlar.

Üzgünler, pişmanlar ve siyaha esirler.

Halbuki mavi var, yeşil , kırmızı , onlarca renk var.

Özgürlük var, uçsuz bucaksız ormanlarda yapılan gezintiler, tutkular var.

Hayır, hiçbiri yok . bugün yalnızca siyah var.

Ben neden uyanmıştım ?


Ertesi gün 08.05

Odayı sis bürümüş , gökyüzü bugün oldukça kasvetli. Ufak tefek damlalar bırakıyor pencereme.

Tık-tık-tık.

Ağır ağır salınıyor pencere.

Televizyonda , dün gece kaldığı yerden devam eden belgesel. Bu kez okyanus canlılarını anlatıyor.

Ne garip hayvanlar var, sinsice yaklaşıyorlar avlarına, avları yalnızca öldürücü darbeyi aldığında duyabiliyor soluklarını , düşmanlarının.

Sahi unutmuşum, insan da bir hayvandı değil mi.

Çarşafım , iyice kirlenmiş.

Dağınık oda, kafamın içini hatırlatıyor.

Dün sabahki işçiler bugün gelmedi , üstelik müzik sesi de yok, hafta sonu da değil.

Sadece arada bir vuran çekiç sesleri, nereden geldiğini yine göremedim.

Son kez usulca inceliyorum , birkaç saat sonra terkedeceğim otel odasını.

İki günlük dostluğu için ona müteşekkirim.

Bavulumu toplamam gerek, eşyaları ve buraya sinmiş kokuyu, anıları , birer birer doldurmam gerek bavula, içimden gelmiyor.

Sabah sigarası da amma zehirli bugün, ciğerlerimi kıtır kıtır kesmişler gibi, nefes almam git gide zorlaşıyor.

Gideceğim yer neresi ? beni orada ne bekliyor, bilmiyorum.

Belki biraz yeşillik, biraz da ayrıksık otu.

Nenem çocuklar gibidir şimdi, aylardır ayrı yavrusundan. Yemekleri hazırlamış, yatakları sermiştir.

İlk o karşılar beni, gözlerinin içi gülerek , hoşgeldin oğlum der, e'yi uzatarak. Diğer günlere nazaran, özel bir akşam yemeği bekler herkesi, şanlı konuk, özlemiyle doldurmuştur masayı.

Yemekler yenilir, neler yapıldığından bahsedilir.

Sonra biterler. konuşacak bir şey kalmaz, herkes bir kenara çekilir.

Ben usulca arka balkona çıkar, sigara içerim.

Nenem gelir ardımdan , ah be oğlum bir bırakamadın şu körolasını der , bir yandan da camı iyice açarak.

Ben yine bırakacağım nene, yakında spora başlayacağım derim , ona da kızar, ne sporu kendini mahvedeceksin der.

İçeriye geri dönerim, herkes televizyonda olur, bende onlarla bir süre izlerim.

Gece olunca, kitabımı alır, çıkarım çatı katıma.

Nenem az sonra çay getirir, masada kitapları görünce , deli edeceksin kendini deli , uzun uzun oturma burada, gözünü sevdiğim uyu uyu deyip, gider.

Benim sabahlara taşar okumam, günün ilk ışıklarında dönerim eve.

Dış kapıyı açıp , nenemi uyandırmadan yatağa geçmeyi düşlerken, sesi duyulur.

'' La ilahe illallah '' yine sabah ettin, Allah sana akıl fikir versin, sen laftan anlamazsın '' der yakınarak.

Anlamam ama İnşallah verir birgün , bende olanın çoktan süresi doldu diye düşünürüm.

Diğer günlerde ne olur , yaşayıp göreceğim .

Sende ne daldın be Haydar.

Yağmur iyice artmış , sigaram sönmüş, odayı yine bulutlar sarmış , gitme vakti gelmiş ,

uğurlar ola.