Anlamayanlar beni yine anlamayacak, anlayanlar belki yüzüme tekrar sahte bir şekilde gülecek ya da yine umursamayacak. Beni sevenler ise işine yaradığım sürece sevecek, aksi takdirde telefonlarımı açmayacak. Zaman yine akıp gidecek, belki boşa, belki yüce bir anlamla. Tek değişmeyen şey yalnızlığım ve ona eşlik eden başıboş düşüncelerim olacak.


Hiç istememiştim var olmayı ve çekiyorum bunun sancısını. Sevebilecek miyim acaba yaşamayı? Çürümemin her anına tanık olmayı? Çoğu zaman sorguluyorum insan hayatımı. Tek istencim anlamak her şeyi, nedenini öğrenmek. İçimdeki boşluğu doldurunca belki kandırabilirim kendimi, yaşamamın iyi bir şey olduğuna dair. Kucaklayabilirim hiçliği ve anlamsızlığı, belki öylesini daha çok bile severim. Tutunmaya çalışıyorum düşünmeye, kendimi var ediyorum istemsizce, hissizleşmeye başlıyorum dünyadaki kötülüklere alışınca. İçimi istemsizce kin kaplıyor. Doluyor sürekli düşündükçe ve gördükçe. Savaşıyorum o kinle. Kendimce kendi parçamı öldürmek için savaşıyorum. Anlayamıyorum bu anlamsızca pestenkerani olayları. Anlamaya çalışıyorum, kitaplarla boğuyorum kendimi, içimdeki umudun bir gün sönmesinden korkarak. Yeni insanlar tanıyorum, bilmediğim bakış açılarını öğreniyorum, daha çok düşünüyorum, kötü olan kısım bunların monotonlaşması. Öğreniyorum sürekli bir sonu olmadan, hiçbir zaman öğrenemiyorum ama istediğim soruları, hep yorum ve hep avam bakış açısı.


İçimdeki umut ışığım bir artıyor bir azalıyor. Sevmeli miyim yaşadığım bu karamsar monotonluğu? Hiçlikte sürüklenme mi? Bekliyorum, rüzgarın ağacı bükmesini bekliyormuş gibi. Kaderimi bekliyorum, acaba ne deneyimleyeceğim diye merak ediyorum.