Her sabah olduğu gibi uyanır uyanmaz yataktan kalkıp, penceresini açıp, birkaç derin nefes alıp kahvaltı hazırlamak için mutfağa yöneldi. Uyanınca ilk iş olarak telefona bakanlardan değildi. Bunun sebebi kimsenin arayıp sormaması mı yoksa teknolojiyle arası mı yoktu henüz kendisi de bilmiyordu. Bir gerçek vardı o da bu hareketinin onun yararına olduğuydu çünkü uyanır uyanmaz birbirinin aynısı olan binlerce saçma dans veya kurgu video görme ihtimali kalmıyordu. Çayı demleyip kahvaltıyı hazırladıktan sonra telefonunu alıp bir müzik açmak isteyince telefonda bir doğum günü bildirimi gördü ve aklından “Ben bugün mü doğmuştum? Mutlu yıllar o zaman.” dedikten sonra rastgele bir müzik açıp kahvaltı yapmak istedi. Müziğin de duygusal olmasının etkisiyle olacak ki aklına ilkokul yılları geldi, öğretmenine yaşını sorup da yirmi beş cevabını alınca o an kendisine çok uzak gelen ve o yaşa gelene kadar kim bilir neleri başarmış olduğunu merak ettiği o günü anımsadı. Kendi kendine gülümseyip “Al işte, yirmi beşindesin. Ne başardın peki? Koca bir hiç. Etrafında kimse yok, hayatında hiçbir başarın yok. Küçük bir şehirde tıkılıp kaldın ve çıkamıyorsun.” Aslında doğum günü birkaç gün öncesine kadar aklındaydı ama çok yoğun bir kaygı bozukluğu yaşadığı için, her şeyi aynı anda yapmaya çalıştığı veya yapmak zorundaymış gibi kaldığı için çok yoğundu ve bu hengâme bazen her şeyi unutturuyordu. İki yıla yakın olmuştu eve tıkılalı ve kesinlikle dışarı çıkmıyordu, internetin hayata bu kadar girmesi avantaj mıydı kendisi de bilmiyor olsa da çıkıp vaktini boşa harcamak yerine kısa bir molada bile market alışverişini yapıp faturaları ödeyebildiği için mutluydu. Ailesiyle yaşamak zorunda olup da işsiz, beş parasız bir erkek olarak nasıl hissedilebiliyorsa öyle hissediyordu işte. Bu düşüncelere dalınca kahvaltı yapma isteği kalmamıştı. Bu özelliğinden nefret ediyordu çünkü ne zaman morali bozuk olsa direkt iştahı kapanıyordu ve içinde bulunduğu ortam ve şartlar moralinin düzelmesine fırsat vermiyordu. Bu yüzden de yemek yiyemiyordu ve yiyemedikçe de zayıflayıp duruyordu. O an babasının küllüğünü görünce içinden bir sigara yakmak geçti ama sigarayı bıraktığından beri hayatında olumlu değişmeler olduğu için isteği hemen geçti. En bariz örneği olarak da ağzında sürekli bir duman tadı hissetmemesi, sabahları daha dinç uyanabilmesi ve fiyat gibi şeyleri düşünüp bırakmasının mantıklı olduğunu bir kez daha onaylayıp ayağa kalktı. Uzun zamandır elinde kalan ve sevdiği tek meşgale olan yazmayı ihmal ettiğini fark etti. Hemen kalkıp bilgisayarının başına geçip bir sayfa açtı ve bir şeyler yazmaya başladı. Arka planda şiir dinliyordu ve o ara çok sevdiği bir şairin çocukluk ve gençlik yıllarını anlattığı şiiri okunmaktaydı. Bir yerden sonra yazdığı yazılarla bağı koptu ve burası da unutulmaya müsait bir yer hem zaten sınır komşusu bir şehir ve sen beni çoktan unuttun, diye geçirdi içinden. Sonra da “Sen yazmasan da olur ki zaten uzun zamandır yazdığın yok. Hem yazsan bile bu yaz kurak geçecek sonuçta küresel ısınıyoruz.” diye ekledi eski kız arkadaşını düşünürken. Şairin dediği gibi ömrün yazmaya sebep olup olmadığını düşünecekken bir anda bir şeyler yazmaya çabaladığını hatırlayıp dikkatini önündeki ekrana vermeye çalıştı. O kadar çok şey yapmaya çalışıyordu ki bunun da etkisiyle beyni bir anda birbirinden alakasız şeyleri düşünmeye başlamıştı son zamanlarda yani her şeyi yapmaya çabalarken içinde bulunduğu psikolojik durumun beynini daha da zorlamasının da etkisiyle hiçbir şey yapamıyordu. Tek yaptığı beynini yormak ve kendini harap etmekti. Çeyrek asrı bu şekilde devirdikten sonra içinde bulunduğu şehri terk etmeyi düşündü mesela küçük bir sahil kasabasına gitmeyi düşündü ama bu düşüncesinin mantıksız gelmesi uzun sürmedi çünkü küçük yerler hep birbirine benziyordu. Bunun bir dağ başı veya deniz kenarı olması çok fark etmiyordu. Bunun yerine doğum günü dolayısıyla o gün kendine izin verip uzun zamandır okumadığından birkaç şiir seslendirmeye karar verdi. Telefonunu alıp kaydı açtı, birkaç şiir okuduktan sonra kalkıp temizlik yaptı ve sonra tekrar bilgisayarın başına geçti. Az önce yazdıklarını silip yeni bir sayfa açtı. İçinde bulunduğu durumu samimiyetle ve açık bir şekilde yazmaya karar verdi ama yapamadı, bunun yerine üstünkörü bir şeyler yazdı. Kendisini samimiyetle ifade etmese de az çok kendini anlattı ki bu yazdıkları bile onun için fazlaydı. Belki kimse durumu anlamayacaktı ama o anlıyordu. Bu yüzden bu kadarının yeterli olduğunu düşünüp sayfanın en başına geldi, sayfayı ortalayıp başlık kısmına ‘YİRMİ BEŞ’ yazıp sayfayı kapattı.