kabus gibi geçen birkaç saatin ardından şimdi midemin bulantısını geçirmeye yetecek kadar yemek yemiş, yüksek stres ve bolca ağlamadan sonra kaçınılmaz olan baş ağrısı için ilaç içmiş bir vaziyette ve kafamda binbir düşünceyle masamda oturuyorum. bu kadar hasarın altından kalkabilecek miyim bilmiyorum.


böyle olaylar yaşandığında kendi kendime konuştuğumu hiç hatırlamam, sanırım bugün bir ilk yaşandı. cenin pozisyonunda yatağımda kıvrılmış, elimle battaniyeyi veya omzumu (hangisi olduğundan emin değilim) sıkıca tutmuş, ağrıya benzer bir hisle beni sıkıştıran kalbimin eşliğinde "zavallıyım ben" derken buldum kendimi. ve başka birkaç şey daha. kendime çok üzüldüm.


hayatımın ara ara tekrarlayan bir cehennemi bu. içimde oluşan korkunç kara deliğin her şeyi yutmasını istediğim, yazın ortasında dahi olsak üşümeme sebep olan, çaresizlikten canımı kaybediyormuş gibi hissettiren bir süreç şeklinde ilerliyor genelde. o an aklımdan geçen şeyleri kayıt altına almak istemiyorum. unutabildiğim de söylenemez ama en azından bi yerlere süpürmek istiyorum. çünkü baş edemiyorum.


uzun zamandır bi eşikte olduğumu hissediyorum. tuvalete gitmek veya su içmek gibi yaşamsal basit şeyler için bile dermanımın olmadığı anların çoğalmasından, beni geri dönüşü olmayan bir yere sürüklemesinden korkuyorum. gücüm çok çok önce tükendi, hala nasıl bir şeyler yapabildiğimi gerçekten bilmiyorum.


bi felaketler yığınından ibaret bazı sınavlarım var. dönüp baktığımda bunların, hayatımın büyük bir kısmını oluşturuyor olduğu gerçeğini kabul ederken öyle zorlanıyorum ki. insanların, sevdiklerimin bana yaşattıkları, kendi yaşadıkları, yara bere içinde içinden çıktığımız ya da çıkmaya çalıştığımız krizler, hiç tükenmeyecekmiş gibi akan gözyaşlarım ve biri ciğerimi, kalbimi saldırgan ve büyük hamlelerle söküp parçalıyormuş gibi hissettiren o anlar. her defasında dünyamı karartan, beni, gözümü açıp da dünyadan bir şeyler görmekten inanılmaz ürker hale getiren o duygu.


kesik nefeslerim, sanki biyolojik bir tepki değilmiş de içimdeki bu devasa acıyı dışarı atmam için beni itekleyen bir şeymiş gibi düşündüren mide bulantılarım, yorgunluğum, bitkinliğim, yitikliğim. sorguladığım sonsuz şey, neden diye ağlayışım, zamanı geri alabilmek için allah'a içtenlikle yalvarışım, artık kaynağından emin olduğum ağrılarım.


şimdi burada, yine uğradığım tonla haksızlığın ve içinden güç bela çıktığım harabelerin kısmen soluk gölgeleri yanında ne yapacağını bilmez halde duruyorum. tüm bunların ve tekrarlayan cehennem şeklinde tanımladığım her şeyin sebebinin de insana en iyi gelmesi beklenen kişilerden oluşan aile kavramı olması her şeyi daha da boktan hale getiriyor. üzülmek, incinmek, yıpranmak, bu kelimeler yetmiyor. hiçbir şeyi tarif etmeye yetmiyor. yakınından bile geçmiyor. böyle olmadığının farkındayım ama dünyada bir tek ben bunu yaşıyormuş ve bir tek ben bu kadar korkunç şekilde deneyimliyormuş gibi hissediyorum. kızıyorum, tükeniyorum, çöküyorum. sanırım ben artık gerçekten bitiyorum.