Annem üç gündür yoktu, öldü belki, belki de terk etti beni, bilemiyorum.


Okula gitmedim, dolap boşalana kadar tıkandım, canım sıkıldı kâğıttan uçaklar yapıp saldım, gökyüzüne. Kırmızı bir arabanın üstüne düştü biri. Annem dönmedi.


Balkonda kenara iliştirilmiş bir sigara paketi gördüm, kızgın güneşin altında kurumuş. Açtım ve içtim, canım kahve çekti. Kahve içmem ben, kahve sevmem. Kendime kahve yaptım. Yine taştı, ocağın etrafı lekeli, bir kuş sesi duydum mutfağın penceresinden; kenarda duran, ağzından sofra bezinden kalanla yetinen küçük bir serçeydi.


Serçeler ölüyor demişti bir zamanlar annem. Onlar yalnızlığa alışık değil ve dünya yalnızlaşıyor. Bir gün sende yalnız olacaksın demişti. Annem çok şey söylerdi. Bolca okumuş biri, elinde kâğıt eksik olmaz, sürekli bir şeyler karalayıp duran sessiz biriydi. Kahveyi severdi.


Şimdi o yok ve ben yalnızım.


Babamı hiç tanımadım, babamın olduğunu bile bilmiyorum. Sınıfta benim babam senin babanı döver tartışmaları hep bir uzaktı bana. Annem, baban sen doğduktan hemen sonra intihar etti, demişti. Kelimeleri iyi anlayan biriydi. Kelimelerinin nasıl bir enkaz yarattığını hiç bilmeyen biriydi... Babamın ölümü bende gizliydi, suçlusu ve yaşayan bendim, çocukken öyle düşünüyordum. Annem bir şey söylemedi onun hakkında daha sonraları ve ben, vicdanımı susturamayacak kadar çocuktum. Hep bir üzgün bakışlar var sende derdi annem, bana benzemen hiç iyi olmadı.


Kahve soğumuş ve ben bir yudum içmeden yaktığım ikinci sigaranın külleri balkonda ayaklarımın dibine düşüvermişti. Etrafta dolu kuşların sesi vardı, güneş yeni parlıyordu, sokaklar sessiz, çocuk sesleri ve arabalar uzaktaydı, öğlen bulutları toplanmış kuzeye akıyordu. Ben annemi düşünüyordum.


İçeri girdim, televizyonda bir adam bir şeyler anlatıyor, sesini kıstım, bugün ödevim vardı, hoca baya kızacaktı bana. Hep ertelemiştim ve bugün son gündü. Arkadaşlarımın hepsi de masa başında ders dinliyor olmalıydı. Evden dışarıya atacak isteğim ölüydü. Kendimi yaşlı bir kadının bedeninde hapsolmuş bir tembellikle bulmam sinirimi bozmuştu. Annem gitmişti ve dolata sadece domates vardı.


Sonra kapı çalındı.


Kapıyı açtım. Uzun boylu bir çocuk belirdi. Elinde bir kâse, suratında yeni çıkmış bıyığının gururu ve sarı saçlarıyla efendi birisine benziyordu. Elindekini uzattı. “Annem sarma yaptı, biraz fazla yapmış size getirmemi söyledi,” ağzından çıkan kelimelerden o kadar çok sıkılmış duruyordu ki ben onun yerine esnemek istedim. Suratında yakaladığım acıma ve meraklı bakışlar sinirimi bozmuştu. Elinden kâseyi aldım ve teşekkür ederek kapıyı suratına kapadım.


Bir an mutfağa giderken ne kadar kaba bir insan olduğumu fark ettim. Sırf çocuğa sinir olduğum için kapanan kapının sesi vicdanıma dokunmuştu. Sen hep bir vicdan yaratırsın Elif, derdi annem. Etrafındaki insanların sandığın kadar umurunda değilsin, yaptıkların ve söylediklerin çoktan unutuldu. Bunu söylerken kafamda çok iyi canlanıyordu bakışları, burnunun üstüne düşecekmiş gibi duran gözlüğüyle kahvesi yanı başında kitap okuyordu. Dizlerinin ağrıdığını söylemişti. Dizleri hep ağrırdı onun.


Biber dolmasını bitirdim. Biraz fazla yedim bugün. Canım sıkılıyordu, ağzım kaşınıyordu, yemek yemek zamanımı akıtmamda birer yolcuydu, bende yedim. Cenemin ağrımasını aldırmadan kendimi annemin odasına attım. Her yer derli topluydu. Tozlar alınmış, masa üstünde kitaplar yerlerinde, etrafta fırlatılmış çamaşırların izi yok, hepsi dolabın karanlığına terk edilmiş, yatağın üstü dümdüz, yatak boş.


Aklımda annemin kahkahası var, bir düğün anı, sanki annemin anılarını ele geçirmişim gibi sesleri duyabiliyorum. Pasta kesiliyor, dans eden küçük kız çocukları beyaz giyinmiş, saçlarında çiçekler var. Yetişkinlerin elinde kadeh ve diğer elleri ceplerinde, herkes gülüyor, uzakta çalan bir müzik duyuyorum ve ben dans ediyorum. Yanı başımda bir delikanlı, jilet gibi takımı ile gülümseyip elimi tutuyor, beni döndürüyor, elimden tutup gülümsüyor. Sonra yok, ben tek başıma dans ediyorum, dünya ve kahkahalar etrafımda dönerken topuklu ayakkabılarım canımı acıtıyor, kimseye belli ettirmiyorum. Ben ağlıyorum ve yakışıklı delikanlı araba kullanıyor, çok ağladığımı söylüyor, elinden bir şey gelmezmiş, öyle diyor. Hayat bu, yürümek hep zor oldu. Çayını yudumlarken üstünde bol gelen bir hırka var. Sonra banyoya gidiyor, karnım burnumda hala, bebek, beşiğinde ağlıyor ve yakışıklı banyodan çıkmıyor. Sonra evi su basıyor, rengi kırmızı, ayaklarıma dokunduğumda anılarım annemin beni hava fırlatıp saçlarımı okşamasıyla sonlanıyor.


Kendimi annemin odasında yere kapaklanmış buluyorum, dizlerim ağrıyor. Ocakta pişirdiğim sarmalarım yanmış olmalı diye telaşa tutuşuyorum. Bugün misafirlerim var, annemin ölüm yıldönümü. Koca çeneleriyle gelecekler, kızımın okulu nasıl gidiyor diyecekler, okulu bırakıp beni terk etti diyemeyeceğim, iyi gidiyor dedikten sonra belki çay ikram ederim, kurabiyemin kalıp kalmadığını bilmiyorum bile.


Kapı çalmadı tüm gün boyunca, ocakta yanmadı sarmalarım. Şimdi bir koltukta uzanıyorum. Okula geç kaldım diye düşünürken beyaz önlüklü bir kadın duruyor karşımda. Ona kocamın eve gelip gelmediğini sordum. Hayır dedi, Elisa Hanım. O öleli çok oldu. Sesinde bıkkınlık var. He öyle mi diyorum, yazık olmuş.


Kocam ölmüş demek, ne sinir bozucu bir şey.


Annem nerede, üç gün gelmedi eve dedim genç kadına. Bir soru daha, elinde bir kâse ve içinde sarma yok. Annenizi bilmiyorum. Sizden daha yaşlı olup yaşayacağını da sanmıyorum. Ağzındaki çikleti durmadan çiğniyor.


Biraz kafam karıştı diye düşünüyordum, dizlerim ağrıyor. Dışarı çıkıp tüm serçelerin ölüp ölmediğini bilmek istiyordum ama düşüncelerimi aklımda tutamadan uçup gidiyorlardı benden. Kocam ölmüştü, hayır kocam intihar etmişti, fazla düşünen bir adam hatırlıyorum, sürekli sessizleştikçe sessizleşen ve yok olmaktan korkan bir adam. Ayaklarımı ıslatan kırmızıya çalınmış suyu gördüğümde çığlık attım mı bilmiyordum, kızımız odasında ağladı mı ona da emin olamıyorum...


Hepsi senin suçun, onu hayatta tutacak sevgin yoktu tıpkı bana vermekten korktuğun gibi. Bu sözler hiç yabancı gelmiyordu.


Ya kızım, üç gündür aradığım ve beni terk eden kızım. Polisin telefonunda, size geri dönmek istemiyor sesini duyduğumda ne hissettim onu da bilmiyorum. Kaçmıştı evden, komşular doluşmuştu evime ve herkes sakin olmamı söylüyordu, kızım ise benden kaçıyormuş sonra öğreniyordum. Fazla yaşlı olduğumu ve hayatını yaşamak için gitmesi gerektiğini söylediğini hatırlıyorum hayal meyal, doğruluğundan emin olamıyordum.


Şimdi elimde bir sigara, balkonda oturup annemin dönmesini bekliyorum onu gördüğümde hemen atacağım sigarayı avucumun içinde gizliyordum. Serçeler her yerde, canım biraz yemek yemek istiyor ama okuldan kaytardığım için mutluydum. Annemin daha gelmesine çok vardı, sigaramı içtim bende, yanımda bir finçan çayla. Kahve sevmezdim.