Yarattığın sonsuz adaletin ellerinde boğuldum günden güne. Verdiğim her sözde bir bir kısaldı ayak bastığım sandalyenin boyu. Ve her sözde daha fazla korkup tutundum iplerime. Kurtarıcım dediğim o halat beni boğarken alkış kıyametti ruhumda. Görebileceğim tüm varlıklar sardı göğsümü amaçları korumak mıdır bilinmez. Karanlığın ortasında kavruluncaya kadar unuttum kendimi ve seni. Yokluğunda düşlediğim sen kadar acıtmadı asla kalbimi. O an hançeri hissettim yüreğimde ve bedenimde. Yok olduğum andaki o hayaleti, ölümü, kokuyu duyumsadım beynimin derinliklerinde. Yeniden doğum dedikleri bu olsa gerekti lakin doğum için ölmeyi beklemenin tam adını bilemedim. Göklerden gelen o sonsuz huzura kendimi teslim etmeye layık görmedim. Bedenime sahip çıkamazken ruhumu yaşatanlara nankörlük edemezdim. Sonunda tutunduğum ip tek parçam oldu. Sandalye düştü bin yürek kaldı altında. O son ana kadar kapalı olan gözlerim açıldı önce. Ardından her şeyi tattığım dilim. Zehirli olamayacak kadar yetersizdi güçleri, dökemediler hiçbir şeyi. Kıramadılar kalbini. Ve o demir daha da girdi bedenime, ruhuma ulaştı derinliklerde. Durgun okyanusa atılan bir taş misali süzüldü yavaş yavaş. Daha da hissettim. Bir ses duydum. Çınladı kulaklarımda sonsuzluğun boşluğunda. Sevdam uğruna ölmek neydi yaşıyordum artık. Hiç bilinmeden, görülmeden keyfini çıkarıyordum. Yine o cephede huzuru ararken kurşun bulan çocuğun gözleriydi yüreğimdeki hançer. Mevzu bitti, koca bir yürek kaldı altında. Ama hayallerini çalıyorlar çekmeceden sen görmüyorsun. Artık uyan, ölmüyorsun.