Aklından geçen kelimeleri her zaman sansürsüz şekilde söyleyemiyor insan. Bazen kaybetme korkusu buna mani olurken bazen de kazanma korkusu buna mani oluyor. Kazanmakta bir korkudur. Bir insanı kazanmak bir diğerini kaybetmek için alınan bir risktir. Her zaman daha iyisini aramaya çıkıyor insan. Her seferinde eli boş bir şekilde daha kötüsünü buluyor. Kötülük ve iyilik izafidir. Depresif bir ruh haliyle Dünya'ya iyi bakmak olanaksızdır. Her şeyin daha kötü olacağı bazen bazılarına iyi gelir. Ruhundaki deformasyona eşlik etmek için insanın kendine bu şekilde yön vermesi gayet aşikardır. Ruh bireyin üstünde olan bir güç olduğuna tekabül eden saatlerin içerisindeyim. Aslında akrep yelkovanı zorlamıyor. Uyku hali her şeyin üzerinde olan bir durumdur. Gözlerimi aydınlık bir evrene mi yoksa her geçen gün daha karanlıklara gömülen bir evrene mi açacağım? Bilemiyorum. Ağırlaşan bedenim hafiften kendine geliyor. Başımın ağrısının önüne geçmek zorlaşıyor. Midemin seslerini bastırmak için harekete geçmem gerekiyor. Yaşamak için isyankar uykumdan uyanıp harekete geçmem zorundayım. Yatağımda kimsecikler yok. Dün hatırladığım kadarıyla bir kadınla buraya kadar gelmiştim. Şimdi bir başıma uyanıyorum. İnsan her zaman yalnızdır. Bazı zamanlar insanların algılarımız üzerinde oynadığını düşünüyorum. Bazı zamanlar dışında insan her zaman yalnızdır demek daha doğru olacaktır muhakkak. Burası Jolie'nin mekanıydı. Mutfaktan gelen seslere odaklanmaya başladım. Birazdan odamın içine girmek için harekete geçmiş ayakların seslerini duymaktayım. Bugün tekrardan departmana gitmem gerekiyor. Saat akşama az var gibi gözükmeye başladı. Sabah çoktan geçmiş, günüm başlamadan son bulmuştu. Midemin yukarıya doğru devrim yapmak için harekete geçtiğini fark ettim. Koşar adımlarla klozete ilerledim. O sırada kapı açıldı. Arkamdan sesler yükseliyor.


- Ne bekliyordun? Her şeyi yapıp vücudunun sana hesap soracağı günün asla gelmeyeceğini falan mı düşünüyorsun? Kendine zarar veriyorsun. Tuhaf olan ne biliyor musun? Bu durumun farkındasın ve harekete geçmek yerine oturmuş ölümü bekleyen hastalar gibisin.


- Anneciğim, birazdan okul otobüsü gelecek değil mi? Bu kadar nasihatın üstüne okul otobüsünü kaçırmamam için bana yardımcı olacaksın değil mi? Teşekkür ediyorum, anneciğim. Sen ve şu nasihatların olmasa nasıl bu kadar başarılı bir öğrenci olurdum.



Sabah sabah yüzüme bir tokat inmesini bende beklemiyordum. Her ne kadar hak ettiğimi düşünsem de böyle bir hamle beklemiyordum açıkçası. Tanıdık bir telefonun sesini duydum. Bir yandan yüzümü yıkadım. Bir yandan havluyla ıslak yüzümü kurutuyorum.


- Tokatın karşılığında telefonu uzatmanı isteyebilir miyim?


- Hemen uzatıyorum, efendim.


- Unutma, Jolie. Ben kimsenin efendisi değilim.


Bugün departmandaki yeni bir gündü. Herkes beni beklerken ben dünün gecikmesinin bugün üzerinde bu kadar etkili olabileceğini bilmiyordum.


- Nerdesin sen? Herkes seni bekliyor. Görevlendirme yazısına gerek olmadığını düşünüyorduk hepimiz. Sana bu durumun bilgisi verilmedi mi? Dün Kevin seni aramış. Akşam telefonda görüştük. Gecenin köründe beni aradın. Hatırlamıyor musun?


Şaşkın bakışlarla sessizce Jolie'ye böyle bir şey olup olmadığını söyledim. Başını bir o tarafa bir bu tarafa sallıyordu. Ben neden bunları hatırlamıyorum. Hemen bir yalan uydurmam gerekiyor. Burada olduğumu da biliyordur büyük ihtimalle. Hemen bir yalan. Düşün, düşün, düşün... Her ne kadar mantıksız bir yalan olsa da inanacağını düşünerek konuşmaya başladım.


- Çok özür dilerim, Jennifer. Dün seni aradığım vakit Jolie kaza geçirmişti. Doktorlar durumunun iyi olduğunu söyledi. Taburcu işlemleri uzun sürdü. Evindeki hizmetçi de izin için şehir dışına çıkmış. Gelmesi en az birkaç gün sürecek. Benim dışımda kimsesi de yok. Şimdi ben yemek hazırlıyorum kendisine. Kadınları kendinden bilmen gerekiyor. Böylesi durumlarda yanında güçlü bir el isterler. Tekrardan kusura bakma. Ben durumun bu kadar ciddi olduğunu bilmiyordum. Doktorlar birkaç gün yanında birilerinin durması gerektiğini kendisini fazla zorlamamasını söyledi. Beni anlamanı istiyorum. Bende biliyorum umursamaz birini olduğumu. Bana biraz daha vakit tanımanı istiyorum. Bu vakti kendim için istemiyorum. İnan bana.


- Madem bu kadar önemli bir durum var. Sabahtan beri seni arıyorum. Bu açıklamayı yapmak zor olmasa gerek.


- Biliyorum, sabah erken saatlerde çıktık. Eve geldiğimde telefonu arabada unutmuşum. Markete bir şeyler almaya giderken telefonun orada kaldığını fark ettim. Tam ben seni arayacakken sen beni aradın.


- İnanayım mı?


- Ben sana yalan söylemiyorum. Yalan söyleseydim soruna evet olarak cevap verirdim. Olan bu. Gözlerinle görmek istiyorsan telefonuna adresi mesaj olarak iletebilirim.


- Neyse, tamam. Geçmiş olsun dileklerimi iletmeyi unutma. Hizmetçiye söyle elini çabuk tutsun.


- Emriniz olur hanımefendi. Şimdi kapatmam gerekiyor. Biraz daha şehir bensiz idare edebilir.


Bir tarafta bir kadına yalan söylerken diğer kadının benimle alay etmesini izliyordum. Pek akıllıca bir yalan olduğunu düşünmüyorum. Sadece dik duruşum yalanın doğruluğu konusunda karşımdakine bir inanç sağladı. Ben hala inandığını düşünmüyorum bu arada.


- Benden başka kimsesi de yok. Koskoca benim senden başka kimsem yok. Doğru mu duydum?


- Bir kadının yanında ben varsam başka kimseye ihtiyacı yok.


- Ne cüretkarsın. Hep böyle olmanı isterdim. Kahvaltınızı odaya getireyim mi?


- Birlikte geçelim. Bu eşofmanlar senin değil mi? Benim üzerimde ne işi var?


- Sen hiçbir şeyi hatırlamıyorsun. Dün eşofmanın sana daha iyi gideceğini söyledin. Bende dediğini yaptım.


- Dün ben ne yaşadım?


- Bugün buradasın değil mi? Telefondaki kişiye böyle bir yalan söyledin. Bu yalanı doğru yapma vakti. Önce kahvaltımızı yapalım.


- Bencede.


Birlikte kahvaltı salonuna geçtik. Pavlov evde yoktu. Suzan'ı aramam gerekiyordu. Arabadan inerken söylediklerinden sonra bu fikrimin anlamsız olduğunu düşündüm. Carroll ile anlaştık. Biraz garibime gitti. Birkaç hafta önce benim için önemli olan birinin şimdi önemsiz birisine dönüşmesine tanıklık olmak canımı yakıyor. Sabah kahvaltısıyla pek aram yok. Kendime sıcak bir çay koydum.


- Çay istiyor musun? Bir de Pavlov nereye kayboldu?


- Çay istiyorum. Pavlov dediğin gibi şehir dışına çıktı. Ben atalarımın hünerlerini genetiğine kodlamış bir kadınım. Merak etme, seni aç bırakmam.


Genetik kodlara sahip çıkan kadına bir çay koydum. Benim geyik mi avlamam gerekiyor? Kahvaltımızı sessiz bir şekilde yaptık. Çay almaya kalktım.


- Kahvaltınızı bitirdiniz mi?


- Öyle gözüküyor.


- Artık konuşabilirim.


- Ben sana sus demedim ki. Ben sevmiyorum dedim. Kendi kendinle iletişim kurmakta bir iletişim türü değil midir?


- Kahvaltıdan sonra ne yapacağız?


- Ne yapalım? Şimdiki zamanda insan birlikteliğinde ne yapılıyor?


- Boş ver insanları.


- Genelde öyle yapıyorum. Gidiyorum ben.


- Nereye?


- Sen insan değil misin? Dediğin gibi boş veriyorum.


- Sen niye bu kadar salaksın?


- Her insanın içinde birazcık salaklık barınır anneciğim. Geçen yeni bir film vizyona girdi. Onu izleyelim mi?


- Filmin konusu ne?


- Ölümcül bir hastalığa yakalanan bir yazarın travmalarını anlatıyor.


- Filmin sonunda yazar ölüyor mu?


- Bana biri önerdi. İzlediğim şeyleri tekrar izlemeyi sevmiyorum. Bu konuda bilgi sahibi olmak için filmi izlememiz gerekiyor.


- Ben burayı toparlayıp geliyorum. Sen filmi ayarlamaya çalış.


- Anlaştık.


- Filmin yanında yemek için bir şeyler ister misin?


- Seni.. Şaka şaka. Film izlerken bir şeyler yemeyi sevmiyorum.


- Şakaların hiç komik değil.


- Şaka yapmadım. Sen burayı toparlar mısın? Ben filmi açmaya gidiyorum. Orada görüşürüz.