Gözlerimi açtım. Açmam gerekir miydi? Kapanmışken yaşam fişinin tekrar takılmasını biraz garipsedim. Yanımda birkaç kişinin konuşmasına şahit oldum. Galiba doktorla konuşuyorlardı. Uyandığımı fark ettiler. Ayağa kalkmak istiyordum. Kolumda bir şeyler takılıydı. Özgür değilim bu damarlarıma giden borular olmayan özgürlüğümü benden almak istiyorlardı. Ben seçilmiş birisi değilim. Ayrıcalıklı birisi değilim. Size sesleniyorum borular lütfen damarlarımı rahat bırakın. Kulağıma tanıdık gelen bir sesin frekansı çarpıyordu.


- Max, Nasıl hissediyorsun?


- Hiç bu kadar bağlı hissetmemiştim. Bir an önce beni bu lanet hastaneden çıkarın.


- Doktorla bu konu hakkında konuşuyorduk.


- Sonuç?


- Birazdan çıkacağız. Biraz sabırlı olman gerekecek.


- Birazsa sabırlı olacağım. Umarım biraz kavramına yüklediğimiz şeyler uyuşuyordur.


- Merak etme. Doktor işlemler için gitti. Birkaç dakikaya döner.


- Umarım öyle olur, Jolie.


- Öyle olacak. Bak doktorda geldi.


- Yabancı beni buradan çıkarman gerektiğini düşünüyorum. Aynı fikirde miyiz?


- Bir imzanızı alınca aynı fikirde olacağız.


- Şu vücudumu vakumlayan boruları da çıkarmanızı istiyorum.


- Hemşireye söyledim. Size bu konuda yardımcı olacaktır.


- Teşekkürler yabancı.


Jolie doktorla bir şeyler konuşuyordu. Herhalde o da minnetini dile getiriyordu. O sırada içeriye hemşire geldi.


- Nasılsınız beyefendi?


- Bilmiyorum, siz nasılsınız?


- İyiyim, teşekkür ederim. Serumu çıkarmak için geldim.


- Farkındayım. Bir an önce kurtulmak istiyorum bu vakum aletinden.


- Elimden geleni yapacağım.


- Aynı fikirdeyiz.


Hemşire serumu çıkardı. Kağıtlara birkaç çizik atıp hastaneden ayrıldım. Kapıda bizi bekleyen lüks bir araba vardı. Bir an nefesim kesildi. Hastanenin duvarından tutundum. Nefesimi idare etmem gerekiyordu. İdare edene kadar biraz otursam iyi olacak. Lüks arabayı bekletmek her lumpenin harcı değildir. Çok şeye sahip olmak mı bir zenginlik yoksa hiçbir şeye sahip olmamak mı? İkisi içinde durum aynı olsa gerek. Bir gün geldiğinde hiçbir şeye sahip olmak zorunda kalmayacağız. Belki karbonlaşıp yok olacağız. Belki cehennemde sonsuzca yanacağız. Belki cennette sonsuzca yaşayacağız. Belki de başka bir bedende yarım kalan işlerimizi halletmek için geri döneceğiz. Düşüncelerin doğruluk payını düşüncelere sahip olan beyinler belirler. Birazcık nefes egzersizi iyi gelmişti. Jolie yanıma yaklaştı.


- Artık gitmemiz gerekiyor. İyi misin?


- Bende aynı fikirdeyim. İyiyim.


- O zaman gitme vakti. Akşam evde hastaneden çıkışını şampanya ile kutlamak istiyorum.


- Ben şampanya sevmem Jolie. Şampanya büyük takımların içeceği. Biz o kadar büyük bir takım değiliz.


- Ne istersin o zaman?


- Biraz konyak alabilirim. Şimdi burada barmen müşteri muhabbeti yapmak istemiyorum.


- Arkandan sana gelen adamı tanıyor musun?


- Arkamı göremiyorum Jolie. Metafiziksel güçlerim yok.


O sırada arkamızdaki yabancı yanımıza doğru yaklaşıyordu. Hava karanlık olduğu için onu görmekte zorlanıyorum. Yanıma gelmesini bekleyecek kadar sabırlı biri olduğumu düşünüyorum.


- Max. Kardeşim. Haberin geç ulaştı. Geciktiğim için kusura bakma. Daha iyisindir umarım.


- 20 senedir düzenli olarak gecikiyorsun. O yüzden bu durumu artık önemsemiyorum. İyiyim, Arnold.

Sen nasılsın?


- İyiyim dostum. Seninle konuşmamız gereken önemli bir konu var.


- Konu önemli olabilir ama ben artık önemli biri değilim Arnold. İş konuşacaksan yarın her zamanki yerde her zamanki saatte görüşelim. Zaten başka bir şey için beni rahatsız edeceğini düşünmüyorum.


- Hala görevde misin?


- Ne görevi Arnold? Saçmalama. Ben görev adamı olacak son kişiyim. Artık son kişiye gerek kalmadı. Görüşürüz kardeşim. Geciken ziyaretin için minnettarım.


- Görüşürüz, Max.


Hava kararınca zihnimin içindeki düşüncelerde bu karanlıktan kendine düşen payı alıyordu. Karanlıkların içinde aydınlık hakkında düşünmek imkansızdır. Ben uzun zamandır karanlıkta bırakılmış bir av köpeği gibiyim. Asi, isyankar, öfkeli, hırslı... Yolculuk esnasında dışarıyı izledim. Gökten düşen su damlaların yeryüzüne ulaşmasını izledim. Düzenli bir iniş için hepsi ortak karar almış gibilerdi. Neden böyle? Niçin buradayız? Bu sorular her zaman saçma gelmiştir. Bu soruları dışarıdaki insanların büyük bir çoğunluğu düşünmüyor. Düşünmesini gerektirecek bir durum yaratan bir sistemin içinde değiller. Sermaye sahibi ol. İstediğin şeyleri tüket. Zamanını hiç sevmediğin bir iş için sat. Hiç sevmediğin bir kadını seviyormuş gibi yap. Vaktin kalırsa tanrıya cennet için dua et. Geriye kalan zamanda ölümün seni kafadan tam isabet vurmasını bekle. Hayat bu kadar basit değil mi? Abartılacak bir tarafı yok aslında.


- Max. Hey! Yolculuk bitti. Sürekli bir yerlere dalıp gidiyorsun. Bir problem mi var?


- Problemin ne olduğunu emin ol bende bilmiyorum. Belki de problem benimdir. Belki problemin kendisi problemdir. Uzun bir gündü. Hatta iki gün müydü? Sahi ben hastanede ne kadar kaldım?


- Bir gün gibi düşün. Biraz günü geçti ama olsun. Önemli olan senin iyi olman.


- Doğru söylüyorsun. Benim sağlığımdan daha önemli ne olabilir?


- Benim sağlığım.


- Seni komik kadın. Kadınlar genellikle güldüren değil gülen taraf olmayı seçerler. Emek her kadının harcı değil.


- Bazı kadınların içerisinde yer almaktan gurur duyarım.


Bu sırada eve girip merdivenleri çıkıyorduk. Eksik olan bir şey vardı. Neydi? Evet, Suzan.


- Suzan'a durumum hakkında haber verdin mi? Merak etmesin beni.


- Verdim, merak etme. O da merak etmeyecek.


- O zaman yemek vakti.


- Aceleci olma.


- Ne zaman aceleci oldum. Hantal bir zihne sahibim ben. Acele işe şeytan karışmasa bile ben karışırım.


- Benim tatlı şeytanım.


- Şeytan Bey. Az önce bir kadın sizi arzuladı. Haberdar etmek istedim. Bu pek mümkün değildir zannımca.


- Aptala yatmakta üstüne yok.


- Birileri beni tanımaya başlamış. Ne mutlu sana. Pavlov zilimizi ne zaman çalar?


Jolie aşçıya seslendi. Sesi bir kadına göre fazla erkeksiydi. Sigaradan olsa gerek diye düşündüm. Yoksa erkeksi protestoyu fazla mı kaçırmış kendisi? Bilemiyorum. İlk fikir daha mantıklı geliyor bana nedense. Cinsiyet rollerine takılmayacak kadar zengindi. Bir erkeğin isteyip yapamadığı şeyleri istemese bile yapabilecek bir konumdaydı. Beni kendime gelene kadar idare edecek kadar yürekli bir kadındı kendisi. Tüm bunları neden yapıyor? Bu bir bilinmezliğin içerisine sürüklüyor beni. Fazla düşünmemem gerek. Elimden gelmesi durumunda hiç düşünmemem gerek.


- Pavlov. Max fazla acıkmış. Yemek işini biraz hızlandırman lazım. Hızlı ol Bay P.


- Elimden geleni yapmaya çalışıyorum efendim.


- Biliyorum Bay P. Biliyorum.


- Teşekkür ederim efendim.


- Önemli değil Bay P. Üstünü değiştirmen için sana yardımcı olabilirim.


- Odayı göstermen yeterli olacaktır.


- Öyleyse beni takip et.


Biraz yürüdük. Üst kata çıktık. Bir yandan da konuşmaya devam ediyordu. Sürekli konuşuyordu. Sürekli kafamın içinde olmak istiyordu. Belki de kalbimin tahtına sahip olmak istiyordu. Uzun zamandır koltuk boş şekilde ilerliyordu. Saltanatla yönetildiği için bir önceki adamın varisini bir kadınla beraber olup peydahlaması gerekiyordu. Teknolojik gelişmeler kalbimde yaşamadığı için iktidarsız iktidara bir çözüm bulamayacağız. Fransız devrimini beklemek zorundayız. Ardından imparatorluklar yıkılmalı. Çoğunluk temelli monarşiye geçene kadar beklemek zorundayız. Bireyci bir toplum oluşmalı.


- Güzel bir kadının arkasından yürümek iyi gelmiştir herhalde.


- Güzel bir narsistin önünde yürüyorum. Bu biraz ağır olur.


- Hadi ama. Beni hiç arzulamadın mı?


- Ben bana yol gösteren kadınları arzulamam. Bana dadılık yapıyorsun. Küçükken annemde bunu yapıyordu. Konumunu değiştirdiğin vakit belki isteklerim değişir. Dikkat edilmesi gereken kelimeyi bulmak zor olmasa gerek.


- Neye dikkat etmem gerekiyor?


- Sende emek kadınlarından değilsin galiba. Bu bir bilmece. Doğru cevabı alınca öğretmenlerin çocuklara verdiği gibi seni ödüllendirmek isterim.


- Düşünmem gerek o zaman.


- Dikkat et. Orası bir bataklık. Ne kadar çırpınırsan o kadar dibe çökersin.


- Burada üstünü değiştirebilirsin. Bu konuyu dönünce konuşalım.


- Emriniz olur Bayan J


- Seni bekliyor olacağım.