Işıklarda durdum. Hayatımın bir süreliğine kırmızı ışıkta takılmasına tanıklık ettim. Arabamın yanına içi yolcu dolu bir otobüs yanaştı. Bazı şeyleri nedensizce garipsemeye başladım. Bu benlik bir durum. Neyseki yeşil ışık beni bu travmadan kurtardı. Radyoyu açtım. Dışarıdan gelen seslere odaklanırsam kendi düşüncelerimden bir süreliğine de olsa kurtulurum diye düşündüm. Haberler bölümünü atlamaktaýım. Sadece müzik çalan bir frekans buldum. Bir yandan da yolculuğuma devam ediyorum. Havanın kafası biraz karışık. Benimde kafamın havadan bir arkı olduğu söylenemez. Sonunda kahvaltı yapabileceğim yere geldim. Arabamı güvenli bir yere bıraktım. İçeriye girdim.


- Hoşgeldiniz efendim.


- Hoş geldim efendim. Aç geldik efendim. Acil benimle ve midemle ilgilen efendim.


- Victor yok mu?


- Bilmiyorum, bugün midem ve ben varız.


- Siz içeriye geçin. Herhangi bir masaya oturun.


- Herhangi bir masaya mı? Boş olan Herhangi bir masaya mı?


- Anlamadım.


- Dinlemiyorsun ki anlayasın. Şimdi ben sana anlatacağım.


İçeriye girdim. Yemek yiyen bir çiftin masasına doğru yaklaştım.


- Kalkın hemen buradan. Ben burada kahvaltı yapacağım.


- Kör müsün be adam? Kocamla ben burada oturuyoruz.


- Siz de beni dinlemiyorsunuz. Garson. Garson. Garson.



Garson bana doğru hızlı adımlarla geldi.


- Bir sorun mu var efendim?


- Bir sorun var efendim. Şimdi sen bana dışarıda istediğin masaya geçebilirsin demedin mi? Dedin, bende sana sordun değil mi? Ben boş olan bir masaya geçeyim mi? diye sordum.


- Efendim ben sizin bunu rahat bir şekilde anlayacağını düşündüm.


- Sorun benim söylediklerini anlamam ya da anlamamam değil. Asıl sorun beni dinlememen.


- Kusura bakmayın. Size şu masaya alabilirim.


- Açlık insana her şeyi yaptırabiliyor. Neyse, ben şu masaya geçiyorum.


- Bende size kahvaltınızı getireyim.


Masadaki çiftten özür diledi garson. Benim adıma birinin açıklama yapması gerektiğini biliyordu. Bu açıklamayı yapacak kişi ben olmadığıma göre bu yükü garsonun sırtına alması gayet aşikar. Ben yerime gidip oturdum. Sigaramı yaktım. Etrafı izliyorum yorgun bir halde. Carroll ile görüşmem var. Sabahın köründe beni aramış, duymamışım. Masa kendini donatana kadar Carroll ile görüşmem gerekiyordu.


- Carroll, beni sabahın köründe nasıl arayabildin?


- Max, bugün görüşmemiz gerekiyor. Senin için elimi bazı taşların altına soktum. Sen bana saçma sorular soruyorsun. Nerdesin sen ?


- Kahvaltı yapmak için bir mekana geldim.


- Beni davet etme inceliğini neden göstermiyorsun.


- Ben ince bir adam değilim. Kimseye incelik göstermem.


- Sen ve şu saçma kuralların. Saçma söylemlerin. Senle sosyalistler arasında hiçbir fark göremiyorum.


- Sosyalistler ne alaka? Kahvaltımı yapınca yanına geleceğim.


- Sosyalistler mi ne alaka? Boş ver kardeşim. Sen kahvaltını yap.


- Eklemek istediğin bir şey yoksa telefonu kapatmak zorundayım.


- Kahvaltın bitince geçenki görüştüğümüz yere gelmeni istiyorum. Ben iki saate oraya geçeceğim. Eğer erken gelirsen beni aramanı istiyorum. Geç gelirsen büyük ihtimalle böyle olacak. Ben seni bulurum.


- Kapatıyorum ben.


Garson masayı donattı. Kasadaki kızla göz göze geldik. Bana birini hatırlatan bakışları vardı. Geçmişin, giden o yılların karanlığına doğru çekiliyor zihnim. Unuttuğum birini hatırlamam gerektiğini düşündüm. Bir yandan da kahvaltımı yapıyorum. Geç kaldığımdan dolayı mekan dolmuştu. Kalabalık yerleri pek fazla sevdiğim söylenemez. Zihnim yeterince kalabalıktı. Bir de dışarıda olan bu kalabalığa karşıyım. Her şeyim bozuldu. Kırık bir oyuncak gibiyim, bana sahip olan çocuğun beni tamir etmesini beklemekteyim. Çayım bitti, bardağı incitmeden masaya bıraktım. Keşke insanlarda birbirlerine benim bardağa davrandığım şekilde davranabilseler. Bu durumun pek mümkün olduğu söylenemez. Kasaya doğru yöneldim. Kasadaki kadınla birbirimize bakmaya başladık. Bir an önce konuşup bu bakışma eylemine son vermem gerekiyor.


- Borcum ne kadar ?


- Bırak şimdi borcunun ne kadar olduğunu kızı baştan aşağı süzdün. Sen ne aşağılık bir adam oldun böyle. Hayatımda birlikte olduğum en aşağılık adamsın.


- Seninle şimdi burada konuşamam. Birazdan dışarıda konuşalım bu konuyu.


- Efendim bir sorun mu var?


- Hayır, borcumun ne kadar olduğunu söylemeni istiyorum.


- 179 dolar.


- Üstü kalsın.


Hemen dışarı çıkmam gerekiyordu. Her şeyle uğraştığım yetmiyor gibi kafamın içinde beliren bu kadınla mücadele etmem canımı sıkıyordu. Kendimi dışarı attım. Arabamı sürmeye başladım. Gideceğim yer belliydi. Biraz geciksem bile sorun olmayacağını düşünüyorum.


- Ben mi senin canını sıkıyorum? Beni bir kenara bırakıp hayatına devam etmeni söylemiştim. Beni dinlemedin. Beni kafanın içine sen yerleştirdin.


- Benimle derdin ne ?


- Benim senden başka bir derdim var mı Max? Benim derdim sensin, senin derdin benim. Kıza niye öyle baktın? Sana beni mi hatırlattı?


- Sigara yakmama izin vermeni istiyorum.


- Sigara mı? Sen böyle bir zihinle her gün kendini mahvediyorsun.


- Uzatmanı istemiyorum.


- Hep böyle oldun zaten. Sana yaklaşan her şeyi geride bıraktın. Beni geride bıraktın. Arkadaşlarını, insanları, hayatını, kendini...


- Angelina artık susmanı istiyorum. Benim kafamdan gitmeni istiyorum. Kafamın içinde kimsenin yer edemediği bir konuma sahipsin. Sen bu durumu bana zarar vererek kullanıyorsun.


- Ben mi sana zarar veriyorum? Bak yine kendine aynı şeyi yapıyorsun.


- Neyi yapıyorum? Neyi yapıyorum? Ben kafamın içinin bu kadar ağırlaşıyor olmasını kaldıramıyorum. Ben bu şekilde yaşamak istemiyorum.


- Neyi mi yapıyorsun? Aynaya bak. Kendine dön bir bak. Her geçen gün kendini biraz daha mahvediyorsun. Kendini mahvettiğin yetmiyormuş gibi bir de yakınındaki herkesi mahvediyorsun.


- Suçlu ben miyim? Şimdi suçlu ben mi oldum?


- Sen ne zaman suçlu olduğunu kabul ettin ki? Cevap veriyorum, hiçbir zaman suçlu olduğunu kabul etmedin.

Tek bir soru soracağım. Kıza neden öyle baktın?


- Bana geçmişteki birini hatırlatıyor diye baktım. Uzun uzun baktım. Belki senin beni rahatsız etmeni özlediğim için baktım.


- Bana kesin bir cevap vermeni istiyorum.


- Sen hep çok şey istiyordun.


- Hala tartışıyoruz, farkında mısın? Hala gelip geçici olan bir daha asla olamayacağımız bir yaşam için tartışıyoruz. Ben seni böyle kabul ettim. Neden beni koruyamadın?


- Hep tartışmak zorundayız gibime geliyor artık. Kafamdaki yerini bu şekilde almanı istemezdim. Ben güneş doğunca karanlıklar aydınlığa kavuşunca seni arıyorum hala. Sen neredesin? Zihnimin içinde bana zarar veriyorsun.


- Birkaç aşk dolu sözcükle beni kaldırabileceğini mi sandın? Birkaç saçma cümle bunlar. Daha fazlası olmadı. Hiçbir zaman daha fazlası olamayacak. Beni neden koruyamadın? O gün yanımda olman gerekiyordu. Birlikte tiyatroya gidecektik. Neden işini benim önüme koydun? Şimdi elinde ne var? Ne işin var ne de ben varım. Hiçbir şeyin yok. Yalnız kaldığın için kendi kendine konuşmaya başladın. Yalnız kaldığın için garip bir insan olmaya başladın. Bu halini hiç beğenmiyorum. Bu halini hiç beğenmiyorum. Beni duyuyorsun değil mi? Kulağını aç. Şimdi yapayalnızsın. Kimsesiz bir çocuk gibisin. Elinde yanan bir sigaradan başka bir şey var mı?


- Bir kelime daha edersen..


- Ne yaparsın bir kelime daha edersem? Tek bir kelimenin katili olacak biri değilsin. Söz konusu bensem akan sular duruyor değil mi?


- Böyle olduğunu bildiğin halde neden bana böyle davranıyorsun? Neden beni suçluyorsun?


- Susmanı istiyorum. Sadece susmanı istiyorum. Ben suçluyum. Ben yalnızım. Dediklerinin hepsine katılıyorum.


- Son sözlerimi söyleyip bana ayrılan zamanın sonuna geleceğim. Sabırlı ol. Sen her şeyden kaçan hiçbir şeyi olamayan, olmayacak olan bir korkaksın. Şimdi susuyorum. İstediğin yere geldin. Arabayı bir yere park et. Derin derin nefes al. İşlerine odaklan. Hep böyle yapardın. Hep yaptığın gibi yapmaya devam et.