Kitap okuyordum az önce, bir küçük oğlandan bahsediyordu. Yoksul ve aç bir oğlandan, üstü başı perişan halli bir mahluktu bu çocuk. Bir an, bu satırları okurken, bir hatırım canlandı aklımın içinde. Devam ediyormuşum meğer okumaya, fark etmemişim. Ağzımdan dökülen her sözcük havada kalmış vaziyetteydi. Aklım gitmişti o an sanki her şeyi bir kez daha, bir defa daha yaşadım. Aynı sözcükler, aynı yüzler. Evvela anlatmak gerek bu hatırı.
Bir akşam vakti yolda neşeli neşeli yürüyorum. E hayat bana güzel ne de olsa. Dert sıkıntı olmaz olur mu? Ben kederlenmiyorum hiçbir şeye. Tam bir adım ilerlemek için adım atacaktım ki birisi durdurdu beni. Dönüp baktım. Kara bir oğlan, küçük, üstü başı perişan bir oğlan çocuğu.
-Abla, karnım aç, bana şuradan yemek alabilir misin?
Bir anda bunu duyunca öyle şaşırdım, öyle donakaldım ki. Cebimde yalnızca 4-5 lira vardı. Ne yapsam bilemedim. Çocuk aklı deyip işin içinden sıyrılmak vardı da... ''Tabii.'' dedim.
-Ama gel istersen ilerideki yere gidelim, deyiverdim. Emin olamadım, çıkışmazdı cebimdeki. Gelmek istemedi zavallıcık. Anasını, babasını sordum. Ah hatırım ah! Silmiş bu kısımları. Yalnızca babası yoktu, anası hastaydı. Evet, evet böyleydi. Ellerimle, avuç içlerimle yüzünü ovaladım. Öyle canımı ezdi ki. Ama işte doyuramadık çocukcağızın karnını.
Şimdi hatırladım da ne pişmanlık ne azap yaşıyorum.
Dipnot: Bunların hepsi bendenizin hatırından dökülenler. Gerçekten yaşadım ve gerçekten yazarken yine aynı haller gözlerimin önündeydi...