aydınlık dünyanın kara gözlerinden olduğumu düşünüyorlar acımasızca
her yeri siyah gördüğüm tanısından çok emin bir doktor ve insanlar,
tanrı'm...
yine de bahtiyarım uzak olduğum için solumayı yaşamak sananlardan
desem de kardeşim, bilmezsin, tüm uğraşım onlardan olmak
uzak olmak için bipolardan, şifası solumayı yaşamak sananlardan olmak sanılan eczalar yutuyorum
"göksüme şifasız ecza sürdüler ve yürüdüler gençliğimin üzerinde"
diyen o adamı ben kardeşim, anlıyorum
kaderinde göksüzlük olsa da uçabilirsinci tavırlardan bıkıyorum
zulümsüzlüğüne sığınmak istiyorum bu dünyanın tam o an...
bu sığıntının adı da neden ölüm oluyor anlamıyorum o an ve her an
sonra bir an...
onu görüyorum ve zalimsizliğine vuruluyorum
yaşadığı her şeyle bir kendim geçiyor gözlerimin önünden
ne kadar mazlum kalacağımı bilmediğim bir gelecek sızıyor,
geçmiş zamansızlığıma
korku dolu bir geçmişte hoşça kalıp
korku dolu bir anı yaşayarak
korku dolu bir geleceğe hoş gelen kendimi görüyorum
zulüm bilmez bir zalimsiz olarak ondan,
ölümüne değil, zulümüne korkuyorum
çünkü kardeşim, bilmez bir zalimsiz zulmettiği zaman.
yersizliğimin sebep olduğu yurtsuzluğum mezara kader, imanım tam fakat
nefes aldığım yılların kaçının hayatsızlığıma yazıldığına duyduğum merak da
karanlıksızlığının ışıksızlığıma duyduğu ihtiyaçsızlığı bir an olsun unutturmuyor
...
kelamsızlığım yokluğuma yoruluyor ancak
şiirsizliğimin yuttuğu zamanlar sadece kalemsizliğim anlamına geliyor
kaleme verdiğim bensizliği geri alıyorum.