Yol kenarındaki korkuluklara soruyorum

ağzımdan çıkan sesi gübreliyor

dokunduğum şimdiler

prematüre kelimeler saklıyor küçük dilim

masada bir adam

tablodan sarmaşıklar çıkartıyor

İyi bir hokkabaz, iyi akıl hocası

ama şapkadan bir türlü çıkmıyor tavşan

acı kahveler gibi

olgun, gövdeli

saklanıyor

oysa ben

onu görmek için izledim.

bir çay geliyor masaya

bir tren geçiyor masadan

telgraf direkleri altından

zeytin toplayanlar yürüyor.

ben

görebilmek için baktım.

akşamın çocukluğu

oyun oynuyor gecenin ergenliğiyle

silik ışıklı anason kokulu masalara

buzlu badem satıyor

oturamayışın yoksulluğuna

keşkeler tükürerek

ve hak iddia ederek şunun bunun üzerine

iskemlede oturuyor

ben

kalkıp gitmek istedim.

tan vakti zengin ama geçici bir şehvet gibi

basit şeylere sövüyor

dokuzuncu koğuştan adamlar topluyor

öfkeden terleyerek

ve bilinmez bir nedenden keyiflenerek...

kuyunun karanlığı,

ekmeği çıplak elle tutuşumu bastıramıyor

çünkü ben

o eller için büyüdüm.