Gece, karanlık bir şarkı yazsın benim büyülü görünmez yalnızlığıma. Şiddetle yağan sonbahar yağmuru olsun içinde.

Saçlarını toplamak üzere ellerini boynuna doğru uzatan kadının ensesindeki ağaç dövmesinin ortaya çıkışı kadar ani ve o ağaç dövmesinin rengi gibi göz alıcı olsun şarkının kulağa vuran ritmi.

Derin, gözlerini ayırmadan bakan, her an gülümsemenizle kahkaha atmak üzere hazırlanan o tatlı kız çocuğuna benzesin yüreğimde bıraktığı iz.



"Böyle olur... Bize verebilecek pek de bir şeyi olmayandan isteriz hep çok daha fazlasını."


Uzuun, yalnız yürüyüşlerden mi; yoksa varlığımın şüphesinden mi, bilmiyorum. Gecenin karanlığı gündüzdeki aydınlığı da lekeliyor bugünlerde.

Karanlık. Aydınlık sabahlarıma, güneşime, hepsine tecavüz ediyor. Kim toparlayacak beni?


Oysa yeterince güzel, yeterince gösterişli, belki yeterince seksi ve yine yeterince uzun olduğunu düşündüğüm yol; en az uzun göründüğü kadar, aslında hızla uzaklaşan zamanın kahpeliğinin içerisinde birkaç kesik, bölük pörçük anılar bırakıyor şimdi yaşanan zamana. Gelecek hiç ortalıkta gözükmedi, sadece düşlerde, aşk gibi.


Ve suya aşık olan denizkızı en sonunda bıkacaktır denizden. Deniz kenarında gördüğü o kayaya durdurulamaz bir arzu duyuyordur ve bir gün gider, terk eder sevgilisini. İşte oradadır, o kayanın üzerinde tırmanmıştır. Oturur ve FUCK OFF der deniz kızı.


Şimdi ne olacak, neyi bekliyorum, ne beklediğini bilmiyordur. Sonrasını, yarını düşünmektedir; yarının belirsizliği, geleceğin çıkmazı yine canını sıkar onun. Üzüntüyle bakar terk ettiği, geride bıraktığı şeylere.


Böyledir çünkü. Kaçar gibi aceleyle çıkılan tüm yolcuklar ilk anda yalnızlığını, geride bıraktığı evini ve en serti olan şüphesiz ÖLÜMü anımsatır ölümlüye.


Şehrin ışıkları gittikçe uzaklaşır, kaybolur.

Serin akşamüstü rüzgarı yüzünüze vurur.

Eksozun gürültüsü,

Lastiklerin koyu asfaltla birleşen hazzı zamansız gelen orgazm gibi hissettirir.


Vardığın yerde, yolun bittiği anda, kendini bulmak korkusu ya da korkusuzluğu… Çünkü bütün gerçek yolculuklar, kanınızda akan kan kadar sıcak ve kusursuzdur. Ve sadece size aittir, içinizde bir yerlerde olan şeye, o her neyse…


(Deniz kızına ne oldu derseniz… Evlendi, iki çocuğu oldu. Bütün çekici, kafası karışık, terk etmek için yaratılmış o kadınlar gibi huzuru buldu ve beni tekrar doğurdu... Yani ne olcaydı kiii!)