Bir göl kıpırtısı dökülür boynuna,

Safir gecenin sabaha doluşu,

Yelkovanın boynunu büküşü,

Duaların ardı peşi.


Öyle fiske kılıklı darbeleri,

Öyle kahpelikleri var ki

Kucağında piştiğin hayatın,

Büyüsen bir savaş,

Kaçsan sürek avı,

Küssen umru değil,

Yutsan zakkum kökü.


Eskiyi özlemek odalara sığmazken,

Küfür gibi benzeşiyor her yüz,

Ve böylelikle ayan aslında:

Hayat rüya düpedüz...


Bitse, uyansak mahmur,

"Ben" hapsinden beraatli,

Gevşetsek sıktığımız dişleri,

Çattığımız kaşı gözü.

Ve vicdanımızın yorgun yumruklarını...


Limon fidesi gibi olsa gamsız can,

Esintide eyvallahla eğilip,

Durgunda tevekkülle dikilen,

Uzatıp kollarını güneşe sarılan...


Şımarmak ne hayal... ama;

Sevinç dizboyu olsa bu kez mesela.

Varız. Bundan kaçış yok,

Ama rüyayız bu yerkabukta,

Öfke neşeye hemhudut,

Zırhlarımız palaz, kof.

Öyle iştahındayız ki bir çimdik lütfun,

Umut beş gömlek bol,

Yürüdükçe beliriyor

Bu ıslah eden yol.