"Yol bir yere gitmez, o bir durma biçimi yaşam ve ölüm arasında..." Çok sevdiğim adamın çok sevdiğim bu dizeleri hep yankılandı kulaklarımda gençliğimden beri. Yol esasında bir yere gitmiyordu, bir yere gitmeyen bir yolda yürümek ise durmaktan farksızdı. Ve yine çok sevdiğim bir filmde dendiği gibi “durmak sıkıcı”ydı.
Maymun iştahlı bir adamdım ve sıkıldığım zaman kendini boğabilecek bir adama dönüşüyordum. Yolda yürüdüm, gideceği yeri yalnız tahmin edebiliyordum ama yol esasında bir yere gitmiyordu. Bir gecede karar verdim 11 saatlik yol gitmeye ve yanıma sadece ümitsiz ümitlerimi alarak... Beklenti olmadan çıkılan bu yolda tanıdığım kadının son kalıntılarını tuttum elimde, özenle şişeledim ve o uçsuz bucaksız çarşaf gibi denize attım, ki aynı deniz bizi gece sarmıştı kollarına, milkshake tadındaydı her şey, aldığın anda katı 15 dk sonra sudan farksız. Vaktim kısıtlıydı, zaten hiçbir zaman vaktim hiçbir şeye yetmedi. Otobüsüm sabahtı, ben uyuyakaldım ve kaçırdım her zamanki gibi giden otobüsü. Pişmanlığım otobüsü kaçırmak değil, uyumaktı. Aslında hiç gitmek istemedim oradan... Bilincimin yine ufak tefek oyunları... Yine zorunda olduğum bir gitmek vardı işte. Kelime anlamı: Sürgün. Koşturarak bilet satılan yere gittim, ilk biletleri akşam 6 ama ben o kadar bekleyemezdim. Sürgün hiçbir zaman bekleyemez. Hayatımın o kısmına “mirkelam” adını vermiştim. Yine koştum bu sefer otogara, zar zor bilet buldum 10.30’a. 3 sigaralık bekleme sürem vardı, sığdırdım o 3 sigarayı. Hiç binmek istemediğim o otobüse bindim. Muavin nerede ineceksin, diye sordu. “Selçuk.” dedim. Not etti beni ama bilemezdi istediği kadar not etse de ineceğim yeri unutup hiçbir şey yokmuş gibi geçip gideceğini. “Hooooooooppp!” diye bağırdım. (Tabii ki de kimse "Mecnuuuun!" diye karşılık vermedi.) Herkes bana bakıyor, aslında bu çok alışık olduğum bir şey değil. Anlam veremeyen insanları aydınlatmak görevimdi o saatten sonra. “Beni unuttun, ben inecektim burada.” Şoför muavini azarladı ama hiçbir mantığı yok çünkü duracak yeri yok. Sonraki varacağı yer İzmir, kalmış 2 saatlik yol. “Ne olursa olsun indir, ben yolumu bulurum.” döküldü ağzımdan, anladım ki ben o eski ben değilim. Otobüs durdu. Selçuk-İzmir otobanı arasında kaçıncı km olduğunu bilmediğim bir yerdeyim yol kenarında, ayı çıkabilir, dayı keza çıkabilir. Ve bekliyorum bir hiçliğin ortasında öylece, işte o zaman yanlış yöne giden bir otobüsten geç de olsa indim. İzmir’den de geri dönebilirdim eğer şoföre dur diyecek cesaretim olmasaydı. İzmir’de fark edebilirdim gidilen yolun yanlış olduğunu ki aslında benden beklenen bunu İzmir’de fark etmem olurdu. Hayatımızın bazı kısımlarında şoför koltuğunda güvendiklerimiz oturur ve onlar bizi bir uçtan öbür uca götürürler. Bazen yol doğrudur, bazen yanlış. Bu hayatta şoföre “dur” diyecek cesaretiniz olsun. Durun ve inin, kendi yolunuzda yürümeyi öğrenin, zaten o bir durma biçimi...
Rana Sezgin
2022-01-04T23:06:45+03:00Üslubunuzu çok beğendim. Metin aktı gitti okurken. Kaleminize sağlık. :)