İşten eve giden yol, dört şeritli işlek bir caddenin kaldırımı, dağın tepesinden iki mızrak boyu yükselen dolunay, tam yarı yolda bulunan adeta bir köpeği andıran kaya parçası...


Yaz, kış her gün gitmeye mecbur olduğu bu yarım saatlik yol bu sefer daha da uzamış gibiydi ve gördüğü hiçbir şey tanıdık gelmiyordu. Yarım saatlik yol ona varılması imkân bile olmayan bir yer gibi görünüyordu, yavaş yavaş sırtından içeri işleyen rutubet onu titretmeye başlıyordu;

karanlıktan, yüzünü kamçılayan terden, dizlerinin ağrısından ve duyduğu iç sesinden korkuyordu.


Hiçbir şey düşünmeden, hiçbir şey hissetmeden bir hayvan gibi yolunu alışkanlıklarla bularak yürüyordu. Sarhoş olduğu zamanlarda yarı yolda bulunan köpeğe benzer kayayı, canlı bir köpeği severcesine okşayıp konuştuğu anları bile hatırlamamıştı ve fark etmemişti. Pabuçlarının ve kolundaki çantanın çıkardığı seslere başka sesler de karıştı, yanına yaklaşıp korna çalan taksinin sesi. Cebinde beş kuruş olmadığını bilmeyerekten yanına yaklaşıp yavaşlayan taksiyi bile fark etmemişti. Omzundan geçirdiği çantası kolundan kurtulup önünde yuvarlanmak ister gibi ileri hamleler yapmaktaydı. Aylardan beri gördüğü şeylere alakasız gözlerle bakıyordu. 


Bir yere sıkıştırıldığını hissediyor ve kaçacak yeri olmayan bir hayvan gibi vahşi ve nihayetsiz bir korku duyuyordu. Dizlerinin kendisini taşıyamayacağını hissetti, korku her tarafını bağlamıştı. İçindeki seslerden dolayı korku birkaç misli arttı. Boğazına bir şeyler tıkanmıştı, nasırlı elleriyle gözlerini silerek ileri bakmak isterken dizlerinin üstünde yuvarlandı. Büzülmüş bir hâlde çimlere uzandı, biraz sonra kalktı.


Evde onu bekleyen karanlığı, yorgunluğu, hepsini unutmuştu. Bir an evvel eve varmak ve çiçeklerini sulayıp balkonda saklanmak istiyordu. Ne yatmak ne dinlenmek sadece bir dört duvar arasında bulunmak istiyordu. Bu geniş karanlıktan, bu seslerden, yüzünde bulunan terden kurtulmak istiyordu. İçinde bulunan seslerden manasız korku sesleri fırlıyordu, içinde bulunan sesler gitgide yükseliyordu.


Adımlarını daha hızlı atmaya çalışıyor fakat ayakları birbirine dolanıyordu. Ve gırtlağından anlaşılmaz sesler gelmeye başlamıştı, bunlar bazen bir isim sayıklıyordu bazen de şarkı sesleri mırıldanıyordu. Boğazından fırlayan sesler daha vahşi bir hâl almıştı.


Gecenin yalnızlığında sessiz yolu aşıp eve varmıştı, elinden çantasını fırlattı, çiçeklerini sulamak ve biraz soluklanmak için balkona geçti. Böylesine korkulu ve yalnız geçen bir yoldan sonra başını yaslayabileceği bir omuz arıyor gibiydi. Balkondaki iki iskemleden birine oturdu, dağın tepesinde bulunan dolunay tutulmuştu ve dağ ile birlikte adeta görsel bir şölen oluşturmuştu. Yanında birinin oturduğunu sanaraktan başını bir omuza yaslarcasına yasladı, başı boşluğa düştü, gözleri kapalıydı, bir süre öylece bekledi, bir mucize olmasını hayal etti. Uzun bir ağlamanın sonundaymış gibi içini çekti, yoldan geçen bir arabanın keskin korna sesiyle irkildi. Çapaklı gözlerini karanlığı delmek istercesine açtı, hiçbir şey göremedi, gözlerini açtığında balkonda bulunan çiçeklerin gölgesi vardı. Bir gün bile sulamayı aksatmadığı, gözü gibi baktığı çiçekler bile gölgesini gösteriyordu, ağlama sesinden rahatsız olacak kimse yoktu. Hiç kimse yoktu.