Cümlelerin haykırışlarına dikkat kesiyor kulaklarım. Sessiz çığlıklar atıyor, canı alev alev. Bazen hıçkırık sesleri giriyor araya. Nefes almak da zor geliyor anlaşılan. Göz bebekleri desen tıpkı bir gün batımı. Hafif bir kırmızılık çökmüş maviliğine usul usul. Bazen nefes alsın diye virgül koyuyorum araya. Arada sıkışan ruhuma koyamadığım noktaları iliştiriyorum sonuna. Bir hikâyem var, anlatmak istiyorum ama kurulası dahi gelmiyor. O kadar çok çıkmak istemiyor kalemden. Dur öyle koyverme, daha gitmeyi anlatacaktım.


Biri bir şey demişti. Şu an aklıma gelmiyor. Neydi? Aslında aklımdalar ama sıraya koyamıyorum. Aklıma bir kalem yerleştirmem lazım, yetişemiyorum. Ben yazana kadar bulut olup gözlerimden yağıyor. Anlıyor muyum, ağlıyor muyum? Bazen bilemiyorum. Aklıma gelene kadar nerelere uğruyor bu kelimeler. Kızıyorum. "Geldiniz bari biraz oturun." diye geçiriyorum içimden. Bir dakika, neredeler? Ah! Yine gitmişler.


Yorgundur diye düşünüyorum en az insanlık kadar. Söyleniyorum... "Sen çıksaydın şu kalemden de can çıkmasaydı." diyorum içimdeki silüetine. Haksızlık ettim galiba, dur. Kelimelerin anlaşmazlığı vardır belki de. Yüklem öznesini beğenmemiştir, nokta duracağı yeri bilememiştir...


Anlamı çıkarılmış bomboş yığın olan biz miyiz? Yoksa ağlayan onlar mı? Bilmiyorum.