Her bir adımımım ötekine uyduracak biçimde atıyorum. Tökezliyorum, kalkıyorum. Tökezliyorum. Yolda görenler dehşetle bana bakıyor bu kışta, bu soğukta, delirdiğimi ve nereye gittiğimi düşünüyor olmalılar. Ben de bilmiyorum, gitmen gerektiğinde nereye gittiğinin pek bir önemi kalmıyor. Taşıdığım poşetin içerisinde birkaç parça paçavra birkaç parça da anı var. Anılara yiyeceklerden fazla yer ayırmışım, karnımın doymasındansa ruhumun doymasını tercih ediyorum sanırım. Her adımda, yüküm biraz daha ağırlaşıyor, sanki prangalarımı kendimle sürüklüyormuşum gibi. Bilinmeyen, cevabı verilmeyen her soru omzuma daha da yük oluyor. Yine de yürüyorum, tökezlesem bile devam ediyorum. Daha ne kadar sürecek? Nereye varacak bilmeden devam ediyorum.