Parçalarına ayrılmış cam misali

Aklım darmadağınık.

Her bir parçası aklımın,

Başka bir diyarda.

 

Gezgin misali gezer dururum.

Geçtiğim her diyar benden bir şey alırken

Ben de onlardan alırım.

Taş, yaprak, toprak veya yaşanmışlık

 

En ağırı da yaşanmışlık olur her zaman

Yükünü taşıyamaz; devrilir kalırım bir köşede

İşte o an, orası yeni yuvam olur.

Bir başka yaşanmışlığı sırtlayana dek.

 

Eskiden “Benim yuvam neresi?” diye düşünür, gereksiz sorularla kafamı meşgul ederdim.

Ne büyük cahillikmiş meğerse.

Cevabı olmayan sorularla zihnini meşgul etmek,

Bir insanın kendisine yapacağı en büyük kötülük olsa gerek.

 

Bu gerçeği kavradığım an merakım dindi, sorularım son buldu.

Bana ait ne varsa aldım yanıma, çıktım yola.

Pek bir şeyim de yoktur bu hayatta zaten

Biraz düşünce, biraz hüzün ve ruhum.

 

Bunları yanınıza alıp da yayan yola çıkmak ne büyük aptallıkmış!

Safi yük insana hepsi.

Ayağınıza bir kelepçe misali yapışıyor, uzaklaşmanıza izin vermiyor adeta.

Geçtiğiniz yollar bataklık oluyor, çekiyor sizi içine doğru.

 

Bunu anladığım an bana ait olan ne varsa bıraktım bir kenara.

Solgun bir kentteydim o sırada.

Hüznün vücut bulduğu bu kentte kendi hüzünlerimin fark edilmeyeceğini düşündüm.

Yoluma devam ettim.

 

Şimdi çok daha iyiydim, kuş misali geziyordum diyarlarda.

Zaman geçti, kentler geçti; ben geçemedim.

Bıraktığım parçalarımı arar oldum.

Ayağıma yapışsalar da beni hapseler de kabulümdü artık.

Fakat ne ben geri dönebilirdim oraya ne de onlar beni bulabilirdi.

 

Hafifliğin en büyük ağırlık olduğunu idrak ettiğim an kararımı verdim.

Başkalarının yaşanmışlıklarını sırtlayacak, onların parçalarını kendi parçam belleyecektim.

Bir dünya insanı olacaktım kısaca.

Her diyardan bir parça yaşanmışlık, yeni bir ben yaratacaktı.

Geride bıraktıklarım benim olmayacak, ağırlıklarını yüreğimde hissetmeyecektim.

 

Kimin olacaklardı peki?

O diyardan geçen bir başkasının yükü elbette.