Karışığım, karmakarışığım.

Geri saymaya başladım çoktandır. Ama içimden, kimse duymadan.

Gitgide hızlanıyor sanki. Zaman daha hızlı geçiyor, durdurmak istiyorum, yapamıyorum.

 

Sekiz!

 

Bu satırları yazıyorum. Daha doğrusu yazmak için çabalıyorum. Boğazımda bir yumru var. Yutkunuyorum, faydası yok, geçmiyor. Başım ağrıyor, en çok da kalbim! Evet, en çok kalbim ağrıyor!

 

Yedi!

 

Altı!

 

Gözlerine bakıyorum fark ettirmeden; bir korku, bir telaş, bir tedirginlik, bir vazgeçiş, bir… yok!

 

Aksine öyle mutlu ki!

 

Olsun tabii, olmalı da. Neden yuva kurmak ister ki yoksa insanlar?

 

“Mutlu musun bir tanem?”

 

“Evet, hem de çok!”


Beş!

 

Boğazımdaki yumru engel oluyor, konuşamıyorum. Feryatlardayım ama avazlarım sadece beni yakıyor.


“Gitme!”

“Bebeğim, ne zaman büyüdün sen?”

 

Dört!


...

 

Üç!

 

Yüksek yüksek tepelere ev kurarlar. Hem kurar hem ağlarlar!

Evler uzaktan çok güzel, yakından sıcacık, sevgi dolu…

 

Kalbim de sıcacık ve sevgi dolu. Hep öyleydi. Bakmayın siz çatık kaşlarıma. Bilen bilir bu yüreği. Gelişmiş algı, derin hissiyat gerek anlamak için. Kifayetsiz duygular, içten pazarlıklı bakışlar, körelmiş yürekler yakınından geçemez!

 

“Bu yüreği bilenlerden biri, en sevdiklerimden bir tanesi, güzeller güzeli gitme!” desem de faydasız, biliyorum. Çünkü evleri çoktan kurdular yüksek tepelere.


Ben de yardım ettim onlara. Severek, isteyerek, için için ağlayarak, kâh gülümseyip kâh hüzünlenerek…

 

Gözyaşlarımın her bir damlasında seyrettim bebekliğinden bugüne geçen zamanı an an.


Doğumhaneden çıkarılıp odaya götürülürken, şaşkın ve sevecen bakışlarla izlemiştim seni. O an, ikimizden başka hiç kimse yoktu sanki evrende!


İlk ayların; ateşlenmelerin, hastalıkların, uykusuz gecelerim; diş çıkardığın sancılı günler; eşyalara tutunarak sıralamaların; kahkahaların, olur olmaz ağlamaların; bir yıl sonra kardeşin doğduğunda olur olmaz ağlamalarım!


Birden, sırtında okul çantan, suratın beş karış ilkokula başladığın ilk günde buldum kendimi aradaki yılları hiç yaşamamış gibi.


Lise yıllarının delişmenliğini atlayıp otobüs terminalinin soğuk ve gürültülü karmaşasında buldum kendimi, el sallıyordun bana yüksek eğitim için giderken.

Ağlıyordum için için, yüreğim avucumda sımsıkı tutuyordum ve sadece ben biliyordum; bıraksam hasret, korku, endişe hepimizi boğacak!

 

Şimdi ise kınayı karıyorum. Birazdan avuçlarınıza süreceğiz, maksat âdet yerini bulsun.

 

Tarifsiz, tanımsız, şaşkın, biraz da buruğum.

 

Hiçbir sözcük anlatamaz beni şu an. En iyisi sussunlar, herkes sussun! Ben de susuyorum.

 

Ve işte yine o türkü!

 

“Annesinin bir tanesini hor görmesinler!”

 

Kınalı ellerine bakacağım gece boyunca. Kınalar; gelin olacak kızların eline yakılır, anaların da yüreğine.

 

Mumlar yanıyor titreyerek. Her bir titreşimde biraz daha uzaklaşıyorsun. Titriyorum tepeden tırnağa!

 

Saçların uçuşuyor kırmızı tüllerin arasından.

 

Bu gece yanımda uyuyacaksın, bense o tüllerin arkasında ne kadar mutlu olduğunu bir kez daha görüp susacağım.

 

Susmalıyım.

 

Sararan ömrüme renk katanım!

 

Ne kadar mutlu olduğunu görüyor, hissediyorum. Sözcükler boğazımda; yarış ediyorlar dışarı çıkmak için ama hepsi güçsüz, başarısız, kifayetsiz. Yığılıp kalıyorlar üst üste.

 

Konuşamıyorum. “Gitme!” demek geliyor içimden, diyemiyorum. “Mutlu ol bir tanem! Hep mutlu kal!” diyebiliyorum, demeliyim de…

 

İki!

 

“Yüreğim! Şşşt... Şşşşşşşşt... Sakin ve sessiz ol!”

 

Yaşlarım birikti içimde. Ağlamak istiyorum ama ağlamayacağım. Üzmemeliyim kimseyi.

 

“Sabır, dayan!

 

Ben sabır taşı mıyım, ah, döndürüp duruyorsun, değirmen taşı mıyım?”

 

Son yirmi dört saat! Boğazımdaki yumru büyüyor git gide.

 

Ve son bir!

 

Kuğu gibi olmuş!

 

O kadar masum, o kadar güzel ki… Bir o kadar da mutlu, mutlular.

 

Mutlu olun, sağlık ve huzurla doğsun güneşler üzerinize…

 

Hayatımın anlamlarından bir tanesi!

 

Burnumda kına kokusu, boğazımda koca bir yumru, kulaklarımda hâlâ geceye karışan müzik uğuldamakta. 

 

Gözyaşlarımı rahat bırakabilirim artık. “Şşşt!” demeden hiç kimse. Özgürler alabildiğine.

 

Yatağına uzanacağım, kokunu içime çeke çeke, avaz avaz olacağım bu gece.

 

“…annesinin bir tanesini hor görmesinler…”

 

Görmesinler.

 

İzin verme.

 

Bir yanım eksik mi artık?