Yüksekten yazıyorum. Ayazlı bir gece vakti. Üşüyorum. Senin ellerinde hiç olmadık bir ürperti, bunu görüyorum. Tanınmayı sevmem ama bu bilinirdi. Hissedilirdi. Meşakkatin ve sinesinde taşlı yükler barındıran o vefalı yüreğin hatırına. Yıllarca işlenmiş günahlar tevbe kapısında silinir. Umut edilir. Böyle bir arzu. Affedilmeli geçilmeli. Ama tutsak, bir yumru gibi kafamın içinde. “Beceremedin” ve o yerleşti iyice yerine. Şimdi hatıradan daha çok şu anda tecelliyatta. Görünmekte. Nasıl desem bir iç çekiş. Bir sızlanma. Sancılı bir bekleyiş. Bazıları kendi benliğinin farkında. Gurur öylesine ve yakınma. Ama sanki bir şeyler çok farklı. Sanki bir şeyler çok uzak. Merhamet göstermeli. Hakikatin elini bir merhem dilencesi ile tutuş. Ve ıstıraplı yaralardan kurtuluşun ancak çaresi budur. Ne dediği tam anlaşılmaz bir kuruntu. Ayaz. Soğuk bir esinti. Yüksekten yazıyorum.  İnsan önce kendini bilmeli. Kendini anlamalı çok. 

Yerini bilmeli.