eve dönen yorgun yüzlerin arasında saf tutup, bir kış akşamının anlamsız koşuşturmacası içerisindeyken, ben bir ellerini bildim. birbirine karışan gecem ve gündüzümden sıyrılıp, hiçlikten gelip bir doğrultuda ilerleyen hakikat eşiğine varamadım. ufkun somurtusunda görünemeyecek kadar silik, belki yapay bir gece yanıltısı ile saf gerçeklik izleri taşıyan gündüz vakitlerini biraz karıştırarak, herkesin yaşamayı hayal ettiği hayatı ben de yaşayamadım. sonra oturup düşünmedim, bir sigara yakmadım üzerine ekstra. tutup da bir daha olmayacak şeyler için çabalamanın derdine düşmedim. öyle alelade gelişmedi, zaten o tarz bir durumun içerisinde de değildim. süreklilik içinde savrulup benliğimden soyutlanırken etrafıma neşe saçacak da değildim.
gece olunca, gün batınca ve ruhum bir şarkının notasına takılı kaldığında, yanlış melodilerle dans edecek, ömrümü yanlış anlaşılmalar seremonisine döndürecektim. her köşe başında içimi acıtan o sesi duyacak, acıdan geçmeyen her şarkının biraz eksik olduğunu da anımsayacaktım.
ki yine gün bitince ve herkes gidince, tanımadığım bir şehrin sokaklarında aylak aylak dolanan kimsesiz bir köpeğe dönüşecek ve etrafı izleyecektim. göğüs kafesimde kaybettiklerim, gırtlağımda gözümden düşenler... bir bir o ayrılıkları hatırlayacak ve göz kapaklarıma lanetler okuyacaktım. ama yine de etrafımda olanların benim acımla dertlenmelerini beklemeyecek, onları külfet altında bırakmayacaktım. çünkü canımın yandığı o gece, canları yanmayacak ve tek geldiğim dünyadan elbette tek gidecektim...