Soğuk yağmurları başladı. Kolumdan tutup çekerken anlıyorum, aklında bir şeyler var. Bu kez son diyor tüm inancıyla. En son toprağı kana bulayan bir katil dediydi böyle. İçim ürperiyor bu heyecanına. Ben diyorum, nasıl? Ne ara? Ne halde geldim buraya? Koca koca duvarlar örülüyor hemen zihnimde. İmkânı yok bu karanlığı aydınlatmanın. Ha gayret diyorum, biraz daha dayan, şu tepeyi aştık mı her şey geçecek, güneş doğacak o vakit sıcacık… Gözleri ışıl ışıl, o tepeye bakıyor. Geri dönmek geliyor içimden. Durmadan yürüdüğümüz yola bakıyorum, geriye. Yol iyice uzuyor gözümde. İmkânı yok dönmemin. Karanlığın içinden gülüyor bana çıyanlı yol. Yanından geçtiğim kaya ile aramda acınası bir bağ kuruluyor. Onu geçmek gelmiyor içimden, kalmak istiyorum yanında bir ömür boyu. Saniye hesabına kalmadan geçiyoruz yanından. Kurban gibi yürüyorum iyice, ayaklarım çivileniyor yola sanki. Her seferinde kanatarak çekiyorum ayaklarımı. O kadar soğuk ki bir damla yaş gelmiyor gözümden. Hayret, sanki benim değil bu ayaklar. Bu yürüyen ben değilim. Ayağımdan süzülen kanlara hayretle bakıyorum. Nasıl sıcak kalabiliyor her şey bu kadar soğukken?


Bir türkü tutturuyor, nasıl neşeli... Başımıza gelecekleri bir ben biliyorum sanki. Acıdan söyleyeceklerimi unutuyorum. Gelmiyor dilimin ucuna kelimeler. Bir kavga kopuyor ağzımın içinde sonra. “Sus, diyorum, sus! Görmüyor musun? Bizi bekliyorlar, herkes adımızı fısıldıyor birbirine. Göremeyeceğiz bir daha gökyüzünü. Sen ve ben kırmızıya boyandık baştan aşağı.” Yok diyorum, tek bir yolu yok artık yaşamanın. Türkü söylemiyor ama gülümsemekten vazgeçmemiş. Gözleri iyice doluyor bu sefer, “Ben biliyorum.” diyor tekrar tekrar. Bana bakmadan konuşuyor. Cesaretini tek bir an kaybetmemek için savaşıyor. Çekiştiriyorum onu ama nafile, dönmez artık geriye, vazgeçiyorum. Ağzımı bıçak açmıyor, zorluyorum buna dudaklarımı. Yok oluyor sanki o an her şey. Başka bir yolda yürüyoruz ama bu yılda değiliz. On yıl geçmiş aradan, mevsimi bilmiyorum. Takvimler bir başka hesapta yapılıyor. Ona bakıyorum, gözlerim kamaşıyor. Güneş saçlarının arasından nasıl da süzülüyor. Gözleri hâlâ ışıl ışıl. Nasıl, diyorum, birden kokusu değişti her şeyin? “Ben sana söyledim.” diyor gülümserken. Zihnim uyuşuyor sanki çenem de biraz öyle. Yaşlanmayı umuyordum ama bir başka görünüyorum artık. Hiçbir şey eskisi gibi değil; dönmek artık mesele hükmünü yitiriyor. Aramızda başka meseleler konuşuluyor. Daha güçlü diğerlerinden, rengini gördüm, kırmızı. Ya da ölüm diyebiliriz buna. Her şeye ilhamı o vermiş sanki. Güzelliğinin farkında olan bir gülün kibrinde görebiliyoruz bunu. Yol, insanı değiştirir derler. Bunda başka bir iş var. Bu yolu yürümeseydim eğer küs gidecektim dünyadan, görüyor musun şu işi?