"Neden gidiyorsun?"

"Geri gelmek için."

Sırtına duvarlarını koyup yüzünü masanın tam karşısına çevirmişti bu sefer. Saf bir soru işitti kalbinde, kalple sorulan, "Gelirken nane getirirmisin?" Masum bir soruya cevap vermek için masum olmak gereklidir. Sustu. Kafasını sallamıştı dudağının bir köşesini kaldırarak sadece. Sırtında ki duvarı yıkmaya çalışan fafniri fark etti hemen. Gassal engereği çıkarak omuzlarından fafnire doğru uzattı çatalını oracıkta uyuşturup onu, zehrini ödünç verdi sahibine. Sahip cebinden iki şırınga çıkartıp damarlarından kendine yamayarak fafnirin kalbine doğru eğilip fısıldadı."Ben ki senin Gökkuşağına lanet okuyan. Sen ki arzularının ve duygularının kölesi. Ben ki ölümden tesadüfi kurtulan ama geldiği gün şansa bulanacak ölümlü. Sen ki ızdırabı sonsuz çekecek olan ve hüznünün öfkesini sürekli dindirmeye çalışacak olan şanssız ölümsüz. Kanım aktıkça eksilecek herşey. Hiçlik Boşluğun kapsadığı. Gürültün hilti gibi delsin kafanla ruhunu, bedenini güçsüzleştirsin sözlerimin yağmuru."

Fafnir derin bir uykuya dalmıştı.

Kalbine bir söz yazıldı aniden,"Bunlar senin hepsini ye, yürümeyi öğrenince birdaha gel daha çok vericem, iyi uykular bana." ve bedenine nane kokusu serpildi ayağı adım atmayı öğrenmiş tekrardan yürümeye başlamıştı. Sırtında ki duvarları siyah bulayıp kapıyı sessizce kapatıp gitmişti.

bir ses yükselmişti kapının ardından verdiği cevabı sadece kendisinin duyduğu.

"Sen hiç gelmedin ki tekrardan dönesin."

"Burada tam olduğun yerdeyim. Ben hiç gitmedim ki."