Bugün yerlerde tepinen bir çocuk sabırsızlığıyla aradığım şeyin "Yuva" olduğunu fark ettim. İçimdeki o boşluğu, yaramdaki kabuğu, gözümdeki ferin eksikliğini hissettim.

Elbette bir evim olabilirdi, elbette birini severdim ve belki sevilirdim de, hayat belki yine yolumu kesiştirirdi birileriyle ama... Bu yuva olmak değil ki... Hep ite kaka bir şekilde kendimi kabul ettirdiğim, sırf biraz ısınmak için daha fazla sokulduğum hatta tek gözümü kapatıp kusurları görmezden geldiğim onca şeyin aslında bu arayıştan kaynaklandığını anladım. Ve bu benim suçum değil.

Nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama sanki ayazın ortasında her aileye bir ateş yakmışlar ve ben hiçbir yere ait olmadığımdan bir köşede sessizce üşüyormuşum gibi... Hadi git birine, gurur yapma diyor bir yanım, tamam ama oraya dahil olmam oraya ait olduğum anlamına gelmeyecek ki. Belki ite kaka bir süre ellerimi ısıtacağım. Uyum sağladığım sürece belki hoş da karşılanacağım. Ama asla tam olarak ısınmayacağım. Çünkü o ateş benim değil.

Şimdi ayazda tir tir titrerken güler yüzle davet edildiğim ateşin başına dahi gitmiyorum, çünkü ne olur, ne olmaz. Ama donuyorum. Ateşin başındakiler çok dramatik buluyorlar halimi. Üzülüyorum. Ne kadar üşüdüğümü anlatır bi çabam oluyor niyeyse... Anlaşılamayınca da kendimi suçluyorum. Ve bir süre sonra sessizce bulunduğum yerde bir ateş yanmasını bekliyorum. O ateş yanar mı? Benim de kendi ateşim olur mu? Yüreğim ısınır mı?