Bugün ansızın, bir soruyla meşgul oldu zihnim : "İnsan neden acısını gizleme eğilimindedir ?" Birçok sebebi vardı: Toplumsal normlar, güçlü görünme isteği, mücadele mekanizması, başkalarını rahatsız etme endişesi...Hepsi birer ihtimal. İhtimaller üzerine düşünmek yeterli sonuç vermeyince araştırma yapmak istedim ve başka bir soruyla karşılaştım: "Birinin acı çektiğini neden fark edemeyebilirsiniz?"

 

Araştırmalar; mutluluk, üzüntü, korku, şaşkınlık gibi temel duyguların evrensel yüz ifadelerinin olduğunu ve insanların bunları dünyanın her yerinde tanıyabileceğini öne sürüyor. Peki ya acı? Duyguların evrensel yüz ifadelerini savunan Charles Darwin acı dolu bir yüz olduğuna inansa da daha sonraki araştırmalar "acı yüz" ünü bulamamış. Bulunması neredeyse imkansız gibi sanki. Genel olarak örtbas edilme eğilimine sebep olan bir duygunun insan yüzünde nasıl temel ve evrensel bir ifadesi olsun ki? İlerleyen yaşlarda yüzde fazladan birkaç çizgi, uzun ama sessiz bir yürüyüşe çıkmış gözler ve iki kaş arasına oturmuş belirgin bir çizgiyle gösterebilir belki kendini. Dışarıdan görünümü böyle. İçten peki ? Kalbi, zihni ve bedeni yavaş yavaş eriten bir asit gibi. Onu içimizde besleyip saklayabilmemiz için ya içimizde hiçbir şey kalmayacak kadar hissizleşmeli ya da her ne varsa yok oluşunu hissedecek kadar incinmeyi göze almış olmalıyız.


Evrensellikten, tek ve mutlak bir ifadeden çok uzak çok daha fazlası bir eylem, his ya da her neyse. Önce biraz acıtır, sonrası alışmak ya da hissizleşmek. Asitin eritmesi gibi hislerin yok olması da. Yok olmak... Yeniden var olmanın ya da yok olma evresine geçmeden var olmaya devam etmenin gerektirdiği birçok mücadele çeşidi var: Bir şarkıyla, şiirle, gökyüzüyle, insanla, canlıyla paylaşmak. Aynaları kırıp içine atmadan...


Az önce zihnimde ansızın beliren soruma anlamlı bir yanıt bulamadım. Uzaklardan gözüme ilişen çam ağacı diyorum, oldukça heybetli, hava sıcak, ayna kırık, halının desenleri tuhaf. Aynalar, asitler, cevabını bulamadığım sorular ve karışık bir zihin. Yazımın sonu düşüncelerimin başı...