Anılar üzerime hücum ederken kimseye çaktırmadan sınıftan çıkıp camın önündeki kalorifere yaslandım. Defalarca kez yürüdüğüm koridora daldı gözüm. Yanıma geldiğini gördüm. Gülümsedim boşluğa. Dikildi. Dönüp yüzüne baktım.

"Dalmışsın," dedi.

Öylesine der gibi başımı salladım. Sonra zihnimi kemiren onlarca anı dilimin bağını çözdü. Elimi yüzüne uzatıp yanağına dokundum.

"Biliyor musun, teşekkür ederim. Bana bu koridorlarda yürürken heyecanlanmaya, güzel hissetmeye, acıdan kavrulmaya bir sebep olduğun için teşekkür ederim."

Cümlenin sonuna doğru yüzündeki yarım gülüş yerini çatılan kaşlara bıraktı ama akabinde toparladı yüzünü. Hiçbir şey hissetmediğini bağıran ifadesine döndü.

"Lan ya, keşke şarkı sözlerimi sen yazsaydın," dedi.

Alışıktım bu bencil ve anın yoğunluğunu katleden tavrına. Artık canımı acıtmıyordu. Gülümsedim, elim yüzündeyken biraz daha yaklaştım. Tavrımı yanlış anlayıp tek eliyle belimi tuttu. Umursamayıp yüzümü kaldırdım.

"Keşke yanımda kalmayı becerebilecek kadar hayatına dahil etseydin beni," dedim.

Bunlar boyundan büyük laflardı ya onun, yine de söylemek istiyordum susmaksızın. Bu sefer toparlamadı suratını. Elini belimden çekmeden başını önüne eğdi. Benim yüzünde duran elim göğsüne düştü. Bir süre öylece kaldık. Ben dokunmanın ellerimi yaktığı saçlarını izledim onun. Sonra kaldırdı başını, karman çorman bir ifadeyle. Hissettiği şeyin adını koyamıyor gibiydi. Göz göze gelince şaşkınlıkla kaşları kalktı, eli yüzüme uzandı. Gözümün altını sildi.

"Neden ağlıyorsun?" diye sordu. Ağladığımı o an fark ediyordum. Yaşlar boşalmıyordu çünkü sızıyordu gözlerimden. Bu saatten sonra ancak bu kadar der gibi tane tane ağır ağır düşüyordu.

"Ayrılırken ağlamak seven bir kadın için racondur canım," dedim gülümseyerek. Sonra gülüşüm büyüdü. "Ne tuhaf değil mi?" diye sordum "hiç birlikte olmadığın birinden defalarca ayrılmak ne tuhaf. Ve sen tüm bu hissettirdiklerinin ne kadar uzağındasın, ne tuhaf."

Gözleri buğulanmıştı, yalan yok biraz şaşırdım. Sonra yüzünü tutup "Hayır," dedim "habersiz kaldığın ve benim tek başıma üstlendiğim bu çaresiz hislerden nemalanamazsın. Bunlar benim. Benim acıma ağlayamazsın."

Sıklaştı gözyaşı. Bir yanım, sonunda azıcık hissettirebildiğim için bu adama acımı, zafer hissetti. Diğer yanımın içi ezildi yıllardır taşıdığı hayalet kaybetmiş göründüğü için. Ben artık hiçbir şey hissetmiyordum. İki yanımın da hemfikir olduğu şeyi yapmak için parmak uçlarımda yükseldim. Dudaklarına uzandım. Hafifçe öptüm, geri çekilirken elleri yüzümü kavradı. Biraz daha uzun öptü beni. Elleri gevşemediği için tek elimi dudaklarımızın arasına koydum.

"Yapma," dedim. Çekti ellerini. "Özür dilerim," dedi.

"Aldırma, ben aldırmıyorum," dedim.

Uzaklaştım birkaç adım. Gözlerindeki üzgün adam yerini biraz önceki öpüşmenin etkisiyle ateşi arayan bir adama bırakmıştı. Vedamı bile hafife alması yine şaşırtmadı. Duruşumu dikleştirdim. Gülümsedik birbirimize. O bir şeyler başlıyor sanıyordu. Ben her şeyin bittiğini biliyordum. Yine farklı yerlerinde duruyorduk hayatın ve o benim durduğum yeri görmüyordu. Ellerim karıncalanıyor, beni hiç anlamayışının hiddeti ellerime doluyordu sanki.

Sonra ellerim ona uzandı son kez olduğunu bilerek. Sonra ellerim onu camdan dışarı itti metrelerce yukarıdan düşüşünü seyrederek.