“öyle çok bavulumu toplayıp kaçtım ki kalbimden; şimdi parçalarım mı geride bıraktıklarım, yoksa kaçık çoraplarım mı bilemiyorum.”


Umay’ı okuyan kadınlar, Umay’ın yüzünün yarısı olurlar. İstanbul’da hicaz makamından ezanlar okunurken, onun yarım yüzüyle yarım anlattığı hikayeyi ben tamamlarım. Sadece onu dinlerseniz sonunu, sadece beni dinlerseniz başını anlayamazsınız. Bize pis bir adam lazım, yarım olan her şey kadar pis.Bavullarını hep toplayıp kaçan bir kadınım ben. Yarım yüzlü Umay’ın yaptığı gibi. Geride bıraktıklarım çoraplarım mı yoksa parçalarım mı, hala bilmiyorum. Eğer onları bulursan yaz mutlaka bana. Mektup bekliyor olacağım senden. Ama lütfen mektupları kanadı kırık kuşlara verme, yük oluyor onlara. Hem geç ulaşıyor bana. Bazen hiç ulaşmadığı oluyor. Sahi kaç dize, kaç mısra kaybolmuştur kanadı kırık kuşlar bana ulaştıramadığı için. Yazdığına inanmak istiyorum, beni aramıyorsun ama bana yazıyor olduğuna inanmak istiyorum. Hiç mektup gelmedi bana işin doğrusu. Hep kanadı kırık kuşlara verdiğin için gelmediğine inanmak istedim. Söyle lütfen; “Ben yazdım ama ulaşmadı sana.” de. Bunu duymazsam yarım olan yüzümü kaybedeceğim. Ölecek yarım yüzüm. Umay kadar da hatırlanmayacağım, onun kadar iyi bir yazar değilim.

Büyük şehirlerde ara sokaklarda ve caddelerde kaybolarak büyüdüm. Zamanın bir yerinde küçük bir şehire sığındım. Orada kaybolduktan sonra bulunamadım bir daha. Sorun şehrin metropol ya da taşra olmasıyla ilgili değilmiş. Sevgi ve merhametle büyütülmeyen her ruh, 80 metrekare evde bile kaybolabiliyormuş.Anlatım bozuklukları yapıyorum ve bunlara takılmıyorum artık. Saçlarımı kısa kestirmiyorum çünkü uzunken daha iyi saklıyorlar utançla kaplanmış yüzümü. Seviyorum saçlarımı, tanrı ve sen okşamıyorsun ama ben okşuyorum onları her fırsatta. Anne şefkatiyle, sevgili şehvetiyle ve tanrı merhametiyle... Benim tanrım beni terk ettikten sonra ağlamadım hiç. Kendi kendimin tanrısı oldum ama kendime karşı ondan daha acımasız davrandım. İşte buna ağladım birkaç yüzyıl. İnsanı kendisi kadar hiçbir şey üzemiyor, yıpratamıyor ve kıramıyormuş. Sonraki birkaç yüzyıl hiç ağlamadım, meczup gibi güldüm hep. Ama kime sığınsam sigarası bitiyor ve bende kalan son dalı dönüyoruz. Ben artık kimseye sığınmak istemiyorum. Ben gemi değilim, liman bulup demir atmaya çalışmak anlamsız. Kimse bana sığınmasın ben liman da değilim. Ben koskoca bir okyanusum, tehlikeliyim biraz, kimse yüzmeye cesaret edemiyor.

İçimdeki kırk kadınla da tanıştım geçen yıllarda. Hepsi asi, bir tanesi bile bana saygı göstermedi. Ama hepsi öyle güzel ki görsen aşık olur, beni hiç terk etmezsin.