"zaman akıp gidiyor, dur demek olmaz..."

"yol bir dakika miktarınca" mı, yoksa "zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun" mu, zaman kısa mı, sonsuz mu?

zaman "bir an" diyor mutasavvıflar... bir an, zamandan münezzeh olan için...

ama zamandan geçenlere bakınca binlerce, on binlerce yıldan geçenlere, zaman ne uzun...

olimpos'ta ilk kronos yaratılır ki zaman kavramı konsun sonrası için...

zaman...

durup o ince uzun ya da bir dakika miktarınca olan yolun kenarına bakıyorum sanki.

bir dilenci gibi oturmuş kaldırıma, bakıyorum, zaman varoluşmuş da yanımdan geçip gidiyor.

duymayan bir varlık gibi... hani etrafında onu hızlandıracak ya da yavaşlatacak bütün tezahüratlardan habersiz, onlara bigane, sağır biri gibi aynı tempoda yürüyen...

bütün yaratılmışlardan geçiyor zaman... mutlak izini bırakarak...

onun kayıtsızlığı mutlak bir kayda alınmayla, hiçbir çare olmadan iz bırakarak geçiyor...

bazen bir saate binlerce saati sığdırarak, bazen günleri bir dakika gibi daraltarak geçiyor.

yolda koşan herkese, yolun kenarındaki sahipsiz bitkilere, izleyenlere, oynayanlara, biriktirenlere, saçanlara, aksayanlara, koşanlara, istinasız herkese saçıyor elindeki tozu ve herkes, her şey bu tozu giderek daha fazla biriktiriyor üzerinde.

durun demek istiyorum yolculara, durun... gözünüz, bilinciniz, şuurunuz, idrakiniz bağlı mı koşuyorsunuz sopanın ucunda bağlı olan şeye yetişmek için..

seçtiniz mi yolunuzu, yoldaşınızı, yolluklarınızı... seçtiğiniz yolda yol mu alıyorsunuz, koşu bandında gibi olduğunuz yerde mi sayıyorsunuz?

yol arkadaşlarınızla aynı mesafeyi mi aldınız, yolda kalanlarla iletişim sağlayabiliyor musunuz, yoksa yanınızdakilerle mesafeler açıldı, biriniz ilerde biriniz geride kaldı da, yanınızda sandıklarınız birer gölge, birer sanrı mı, size cevap vermekten aciz.

yolluklarınız hayatta kalmanızı sağlayan belki ama midenize, damağınıza güzel gelmekten öte acı mı çektiriyor?

yine de gözü, gönlü, yüreği, idraki kapalı koşuyor musunuz?

durun, bir kere bakın, bir kere sorun, bir kere kendinize cevap verin.

sonra büyük ihtimalle bu hızda koşamayacaksınız.

kaldı ki koşarken yıldızları göremezsiniz. onları duyamazsınız, sızamaz içinize ışıkları, dedikleri...

koşarken yolun kenarındaki çiçekleri de göremezsiniz.

düşersiniz koşarken ama düşünemezsiniz. kalkarsınız yeniden, koşmaya devam edersiniz ama düşleyemezsiniz de...

durun...

zaman zaten geçiyor, siz bunu neden hızlandırıyorsunuz, içine konacaklar bu kadarla mı sınırlı?

durun...

bütün güzellikler geride kalıyor; bilinmeden, duyulmadan, görülmeden...

bir sitare sığdırmadıysanız ömrünüze, en leylim gecede bir pencereden bakmadan nereye koşup nereye yetiştireceksiniz o ömrü...