Zamanın çizgisi bozuldu artık.

Gezgin oldum uçsuz bucaksız diyarlarda.

Yanlış atılmış ruhumun derin dikişleri,

Kırılmış kalbimin sağlam sandığım bel kemiği.

Zaman durdu artık.

Deliler gibi sonsuzluğun adını sayıklayan,

Toprağı yırtarak ilerleyen sular bile akmıyor artık.

Sakinlik ve sessizlik o kadar yüce ki;

Ölmeyi hiç dilememiş olmaktan utanır insan.

Utanır yaşadığı hayatın içinde,

Gürültüyle boğulmaktan.

Korkmaktan bitap düşmüş ruhun üzerinde,

Damlaya damlaya ağır ağır,

Yine sana verir hediyesini.

Utanır beden,

Yaşamaya bu kadar aç gözlü tutunmaktan.

Aydınlık sandığı karanlıklara aşık olmaktan.

Utanır,

iyiliklerini tek tek öldüren günahlarını yaşamaktan.

Solmuş dünyanın izlerini üzerinde taşımaktan.

Hayatın sonunda durup ağlamaktan usanır insan.

Işıl ışıl parlayan hayallerim,

Güneşten daha parlak alacaklı o narin rüyalarım,

Kömürleşmiş bir siyaha çalındı renkleri.

Umutların yerini dipsiz bir korku aldı.

Yüzyıllar boyunca yağmursuz kalan toprağın üstünden,

Açmaya cüret eden çiçeklerin aciz yaşama sevinci,

Kökleri kör bir bıçak darbesiyle koparıldı.

Çoktan bıraktı asalet, bu dünyanın toprağını

Çoktan bıraktı kör gözlerimin beyazlığı,

Tükürüp atılan bir kurşun gibi ruhumun hevesi.

Çoktan bıraktı herkes tanrının güneşini hissetmeyi.

Bu çürük zamanın zeminine, ayağım dokunmadı benim.

Çağın yolcusu değildim sanki.

Buruşturup fırlatılmış kağıtların arasında,

Sonsuzluğun tarifi silik yazılarla terk edildi şimdi.

Çıkmaz sokakların içinde çocukluğum,

Korkudan üşüyen titrek kollarım,

canlılığını yitirdi artık.

Hep ölmeyi dileyen bir acizliğin pençesinde,

Batıyor tırnakları derime yüzsüz insanların elleri.

Benim güneşim çoktan battı.

Benim güneşim çoktan unuttu beni.

Karanlıklarım ışık tutmuyor artık.

Rüyalar hep olduğu gibi,

Rüyalar hep olduğu gibi şimdi.


Soğuk ayların, soğuk betonlarında uzanıyorum.

Yıkılmış evlerin, soluklaşmış ışıklarının altında.

Havanın yükü hafif, havanın tutumu nahif.

Bedenlerimizin üzerinde öylece esiyor.

Parmak aralarından, saçlarının arasından,

Yırtık ve kirli geleceğin içinden,

Tükenen yaşamların, yıkılmıış hayallerinin ilahisi dolaşıyor,

Çürümüş vücutlarımızın üzerinde.

usulca şarkısını söylüyor bize şimdi.

Çocukların ninnisi yankılanıyor sessizliğin içinde.

Hafifleşmiş havanın melodisi renkleniyor.

Betonların soğuk grisini yaşatıyor rüyalarımızı.

Bütün bu cansızlığın üzerine bırakıyor nefesini,

Anne eli gibi okşuyor zamansız ölen çocukların tenini.

Masumiyetimin kılıcı paslanmış,

Üstünde senelerin yükü ve nemi kaskatı.

Çocukların sallandığı paslanmış salıncağın gıcırtısı.

Kanla boyanmış masum çocukların oyuncakları,

Tek tek yollarda saçılmış,

Canlanmak için, hayat için bekliyorlar.

Kar tanelerinin usulca,

inci taneleri gibi düşüşü,

tablonun çerçevesi acılarla örtülüyor şimdi.

Bütün ilkelliği ile darmadağın sokağın ortasında,

Boylu boyunca uzanan ölü çocukların bedeni.

Dünyanın en hüzünlü vitrin mankenleriyiz biz.

Ruhları, ninnilerinin içinde geziniyor.

Katılaşmış vücutlarının üzerinde kar taneleri.

Kim haykırabilir onların hayallerini?

Katran gibi ağırlaşmış insanlığın altında kalmış,

gülümseyen buruk narin yüzleri.

Uzak değil cehennemin şarkıları.

Uzak değil cennetin sonsuz güzellikte akan ırmakları.

Hepimizin masumiyeti yatıyor,

Çatlak asfaltın üzerinde,

Hepimizin hüznü yüreklerde katılaşıyor.

Yok olana dek,

özgürce söyleceğim şarkılarını.

Hayatın nefesi kesilene kadar.

Ruhlarının çığlıkları huzura kavuşana kadar,

ilkbaharları maviye ve yeşile boyayana kadar,

Adları olmayanların senfonisi duyulana kadar.


Başlasın yolumun sonu !

Zamanın sahte alacalı ruhu içimden geçsin.

Bütün yaşanmamış güzelliklerin cazibesi,

Yoldaş olsun bana ölümün bilgeliği.

Son bulsun yalanın parlayan saltanatı.

Yıkılsın sahteliğin içi paslamış hükümdarlığı.

Kapansın artık bütün ışıkları.

gözlerimin canlılığını koruyan sevgi,

sonsuza dek parlasın.

yol göstersin kötülüğün yorgun savaşcılarına.

Ölülerin toprağında yürümeye geldim.

Yaşamak ve yaşatmak için burada yeniden doğacağım.

Atmayı bırakan huzursuz kalplerin sesiyim şimdi.

Unuttuğunuz,

Tereddüt etmeden bıraktığınız,

Ruhumun temelsiz cümlelerini dinleyin.

Karanlıklarınıza ve aydınlığınızla yüzleşmeye geldim.

Açmaya korktuğunuz ruhunuzun,

gururla sakladığınız gizli kapılarını açın bana.

Ne denizler yükselecek artık,

Ne de dağlar görkemiyle korkutacak beni.

Yıldızlar bile önüme düşecek şimdi.

Gerçekler ve hayaller,

Korkusuzca yeniden yazılacak.

Sağır edici sessizliğin içinde bağıran,

Şeytanları susturun !

Kelimelerin yüceliğine sığının,

Sarılın cümlelerin saydamlığına.

Burası gerçeklerin,

Gerçek olamayacak kadar güzel olduğu yer.


Nasır tutmuş aciz bedenimin içinde dolaşan,

Hayatın kelimeleri ile yoğurulmuş ölümlü vücudum,

Katran gibi katılaşmış kanım ruhumun damarlarında.

Soğuk derimin altında,

Hiçbir canlılık belirtisi kalmadı.

İhitmaller denizinde yüzürken,

Son kez isyanların sesi yankılansın mavi sularda.

Yaşanmamış mutlulukların ağıtı bu,

Hayellerin gerçekleşmeden yitip gittiği,

Olmayacak ihtimallerin bilincinde kulaç atıyorum sanki.

Belki umutlarımın amacı istediğini bulacak,

Hayal dahi olsa yaşamak için o huzuru.

Hatırlıyorum masumiyetin verdiği gücü,

Hatırlıyorum kırılmış oyuncakların burukluğunu.

Duyuyorum çocukların sessiz şarkısını.

Havayı bıçak gibi kesen o sessizliği,

Duyuyorum artık.

Görüyorum sevgisizlikten ölen dünyanın manzarasını.

Hepsi benim hafızamda kazılı,

Hepsi mührünü vurmuş ruhuma bekliyor sabırsızca.

Bekliyorlar, yeniden ihtişamlarına kavuşmayı.

Sevgisizlikten mahrum kalanlar,

Bekliyor adsız şairin mısralarını.


Duvarlara oyuk oyuk kazınan bir yalnızlık.

Tırnaklarımı geçirdiğim beton hayallerimin grisi.

Renklerimi geri verin bana !

Kim bu renklerime karalar çalmaya çalışan hırsız?

Kim bu hayallerime dil uzatan hadsiz ?

Omuzlarım dünyanın ağırlığından yıkılıyor,

Kum gibi dağılıyorum.

Gözlerim kapalı, duvarlara şiirler yazılıyor.

Ellerim kalemsiz ve kağıtsız benim.

Kırılgan kalbimin duvarlarına,

Kim sokabilir kirli ellerini?

Titreyen parmaklarım,

Tükeniyor sonsuz sandığım mürekkebin mavisi.

Kim bilir hangi soysuz tüketti kelimeleri?

Duyarsız duvarlara renklerini veren benim.

Girmektek korkuğunuz suya,

Korkusuzca adım atan benim ruhum.

Zihnimin içinde kurşun gibi cümlelerim,

Gözleri açık ama görebilen bir ben kaldım.

Zarif bir aşkın tınısı,

Yıkmaya cüret ettiğiniz duvarlarımın arasında dolaşıyor.

Sevgiler ölmeyecek artık narin avucunuzun içinde.

Kanla yazılacak asaletin gururu.

Boş duvarlarınız yine size kalacak.

Çılgınlık bu hayatın sahteliği,

Dayanmak ne mümkün,

Yalancı ruhlarının gölgelerine.

Ruhumu incitiyor bu soysuz komedi,

Ruhumu yaralıyor karanlığınızın dehşeti.


Öldü...

Öldü bütün umutlarım,

Dizildi bütün kelimeler boğazımın içine.

Kılıç gibi geçti içimden acıların tarifi.

Benim dünyam, benim cümlelerim.

Zihnimin renkleri, gaddarca çalınan hayallerim,

Olmamış sevgimin,

nefretine değdi şimdi.

Yarım kalan dileklerimin kederi süzülüyor.

Bu vahşi çiçeklerin kafamın içinde büyüdüğünü hissediyorum.

Sonu yokmuş hayatın,

ölen sadece beden.

Ölen sadece benim.

Ölen sadece rüyalar.

Ölen sevgilerin aptalca savaşına giriyorum.

Kaybolan ruhumun parçasını bulmak için,

Çabalarımın yorgunluğunu kanıtlamak için.

Kapandı bütün perdeler, silik tenimin üzerine.

Bu dünyanın yalanlarına geçirdiğim paslı kanca elimde,

Tutmuyor ruhumun parçalanmış giysisini.

Kendimi arıyorum, anlamını yitirimiş rüyaların içinde.

Yaşanmamış olan,

bütün mutlulukların peşinde,,

Hayatın kayıtsızlığını zırh gibi geçirdim,

ölü bedenimin üzerine.

Seni bulmak,

Seni yaşamak ve yaşatmak için.

Karanlığın en koyu yerlerinden,

En göz kamaştırıcı yerlerine gidiyorum şimdi.

Seni bulmak,

sanki tek gayem buymuş gibi.

Hiçbir amacım doğru değilmiş gibi.

Gerçeklikten hayallere doğru uzanan,

uzun bir yolun yolcusu kalbim.

Gururum çatlamış,

ruhumun parçaları boşlukta kalmış.

Utanma duygusu, isyanlarımı durduramıyor.

Susmuyor,

Bütün tanrılar zamanı durdursun !

Durdursun ölümlülülerin vasat sevgilerini !


Buz gibi bir kalp atışı,

Dünyanın kör karanlığının içinde yankılanan.

Sonsuz inançlarımın yeşerttiği,

Büyüklüğünü içime sığdıramadığım umutlarım.

Kim dayanabilir?

Üzerimize taş gibi yağan yalanlara?

Kim dayanabilir,

umutlarını kötülüklere kalkan yapanların acısına?

Son nefesinde bile verdiği savaşın gaddarlığına?

Kim dayanabilir?

Yıkılanan hayatının,

Yitip giden sevgilerin ağırlığına?

Bir ruhsuz tarafından topuklarıyla çiğnenmiş, kalbini görmeye,

Kim dayanabilir?

Kim tam manasıyla ulaşabilir,

Sorgusuz, içi henüz boşalmamış cümlelerime ?

Titrek mum ışığının cılızlığında kalan yalnızlığım.

Bir annenin dokunuşuında sarılmalar,

Bir orkidenin asalakça yaşamasında kalan yüreğim.

Gün batımınında dans eden buğday tanelerinde,

Yağmur damlalarının kirli camlarıma vurmasında,

Kayıp giden yıldızların sönmesi gibi,

Usulca geçecek bedenim ve ruhum.

Buzlanmış yılların üzerinde, koşar adım.

Boşlukta sallanan bir yaprak gibiyim artık.

Gerçek amacına kavuşmak için,

tutunmaya çalışan kendine yabancı.

İhtimalerin içinde son kulacını atmaya çalışan,

boğulmamak için direniyorum sanki.

İlahiler içinde sevdiği ile dans eden,

Hiç varolmamış bir sevginin peşinde ölen.


Kavuşamamış aşıkların izinde yürüyorum şimdi.

Hasretin keskin acılarından yaratılmış,

Ruhun anlamını öğrenmek için,

Kırık camdan yaratılmış bir köprünün üstünde yürüyorum.

Sevginin gerçekliği ile örtülü cennetin bahçeleri,

Zaman benim içimden geçip giden bir ışık,

Ölüm...

Bir bayram artık kör karanlığımın içinde kutlanan.

Yaşam...

Bir çocuk artık masumiyetle yıkanan.

Sevgi...

Bir insan artık, melekleri kıskandıran.

Binlerce sesin yankılandığı sonsuzluğun içinde,

Yürüyorum sana doğru,

Yürüyorum adete heyecandan titreyen bir çocuk misali.

Binlerce hayalin pusulasız yolcu gibi etrafımda dolanışı,

Rotasından sapmayacak bir iradenin ruhu bu gördüğüm.

Siyahlaşmış bir benliğin yeniden doğuşu,

Ölenler yürecek benimle,

Sevenler ellerimden tutacak şimdi.

Soğuk betonlar bile kavrulacak ışığında.

Binlerce melek şarkılarını fısıldıyor kulaklarıma.

Doğmamış çocukların oyuncakları,

Açmamış çiçeklerin tomurcukları,

Soluk ay ışığı isyanını bırakmış,

Güneş ile barışık öylece yoldaş olmuş bana,

Gerçekleşmeden yitip giden ne kadar hayal varsa,

Gerçekleşmek için boynunu önüme getirmiş.

Savaş çanları çalmıyor, duvarlar yıkılıyor.

Beni sana götürüyorlar, anlıyorum.

Hissediyorum...

Bütün nesneler, kelimeler ve canlılar,

Hepsi yolumun üstünde adeta bir taş gibi,

Hepsi bana yol göstermek için çırpınıyor.

Dalları kesilmiş ve sadece gövdeden ibaret,

cehhenemin zehirli ağaçları,

Meleklerin bedensiz kanatları,

Benim ruhumun içinden geçenler onlar.

Benim içimden geçen zaman değil,

Aşık şairin kavuşamamış mısraları.

Zihin ve ruh özgürlükten sarhoş,,

Gözyaşından ibaret yaşamlar,

Cennetin yağmurlarıyla doymaya hazırlanmış.

Beni bekliyor.

Renk yağıyor kainatın karanlığına.

Bağırıyor isyankarlar bana,

Yürüdüğüm yolun sonuna doğru,

Gururla yürümem için,

Bağırıyorlar bana !

Sevgiyi kucaklamam için haykırıyorlar nefeslerini.

Başlangıcın sonundan, sonun başlangıcına doğru.

Ölümden yaşama, yaşamdan yeniden anlam bulmaya.

Kollarıma ve ayaklarıma emirler yağıyor.

Yürü !

Yürü dünyanın günahkar yolcusu !

Son kez kucak aç hayallerine !

Herşeyin anlamına yürü, bütün güzelliğinle.

Masum çocuklar için yürü !

Tanrıların gücünü kanıtlamak için,

Hayallerin için,

Ölüm ve aşk için,

Mutluluk ve gözyaşı için.

Yürü !


Zamanın sualsiz koruyucuları,

Akıp giden vakit benim için korkulu bir keder.

Saniyeler gözümün önünde bir elçi.

Saatler uzayıp giden bir işkence olmaktan çıkmış.

Geçmişin imkansızlığı ve geleceğin korkulu benliği,

Bana yoldaş cam kırıklarının üstünde.

Vakit geldi !

Parmak uçlarımda kaderimin ipleri,

Ruhumu sarmalayan bir ağ gibi.

Gözlerimin ardındaki parmaklıklar kalkmış.

Ruhların güzelliği beni kör ediyor.

Gözlerini açmaktan aciz bir elçinin,

Artık bahanelere saplanmaktan çok uzağız.

Uyanın Tanrılar !

Bana verdiğiniz sahte duvarların içinden,

Zihnimin berraklığı ile geçmeye hazırım.

Zincirlerimi bırakın artık,

Parmaklalıklarımı yüreğimin ateşiyle eritmeye geliyorum.

Hezeyanların toprakları titresin ayağımın altında.

Uyanın Melekler !

Tutun narin ellerimden,

Bizim adımızı sayıklayın cehennemin içinden,

Sevgi diyarına bir ölümlü yükselecek.

Et ve kemikten sıyrılmış,

Kıyafetlerinin kirlerini ardında bırakmış,

Sadece saflıktan oluşan bir sadelik var üzerimizde.

Bütün kainatı içime alıyorum,

Bütün insanlğın duyduklarını duyuyorum,

Bütün şeytanların ateş saçan gözlerini yüreğimde duyuyorum.

Fani zaman anıları, uçucu duyguların enfes tadı.

Yüreğimde doğuyor.

Yüreğimde doğan sevginin yürüyüşüne, tanıklık edin.


Ölülerin, isimsiz toprağındasın artık

Korkma !

Senin adına karar çoktan karar verildi.

Geri dönmek diye bir seçenek kalmadı senin için.

Ondan bu havaya karışan kılıç sesleri.

Ondandır tepende kanat çırpan kuşların dramı.

Ayak bastığın bu topraklar,

Tanrıların sana bıraktığı bir mirastır.

Meleklerin tacını senin zihne zincirleyen,

Her şeyin sahibisin artık.

Bu gücün sarhoşuluğudur masmavi ruhunu korkutan.

Korkma !

Hasretin tohumları filizlenip taşacak içinde.

Özgürlüğünün bedeli sonunda ödenecek.

Artık titrek kollarım tereddüt etmeyecek.

Kabul et çocukluğunun yarım kalan sadakatini.

Hapset günahları en bilinmeyen diyarlara.

Uğruna can verdiğin sevgiliye,

Uğruna kaybettiğin her şeyi almaya,

Yürü şimdi !

Düşünmeden yürü !

Kimliksiz, prensipsiz, kuralsız.

Amaçsız ve çıkarsız.

Dans edeceksin ruhunun kayıp parçalarıyla.


Aklımın delilkle sınandığı andayım artık.

Karanlığa savaş açan bir hayalden yarattım güzelliğini,

Tanrının gücünden rol kesme değilde nedir bu?

Bütün kederleri boğacak sevgimin yaratılışı.

Benim hislerim doğuyor ışığının altında,

Rüyalarım sahicilikle katılışıyor içimde.

Bu hayaller kimsenin eseri değilmiş gibi.

Tanrının bile bilmediği hayatın,

Yeniden gözlerimin önünde dans edişini görüyorum.

Çok zaman önce karanlıkta soyutlanan kaderimin,

Aydınlık tarafından umarsızca elimi uzatıyorum sana.

Dilsiz bir yolun üzerinde, mecalsiz bir kelimenin dokusuyla,

Kör gözlerimin arka odalarından,

Sana...

Sana kendi ruhumdan bir güzellik bırakıyorum.

Kafamın içinde berrak bir elbiseyle örtülü kırılgan bir insan.

Sesiziliğin en huzurlu zamanından,

Senden öte bir şarkı yazılmayacak,

Senin yüzünün ardında kalan bir rüya göremiyorum.

Kalbimin yerlere saçılmış kırıklarını, sana ayna olarak bırakıyorum.

Zamanın kırılganlığı,

Bedenimin kararsızlığı,

Geçmişimin sancıları,

Sevgilerin haykıraşlarını bırakıyorum.

Kör olmayın bana !

Kör olmayın aynalarıma !

Siz kanatsız meleklerin kırık umutları,

Soğuk gecelerimin tek yoldaşı olsun bana.

Kesmesin, acıtmasın ayaklarını,

Korkma parçalanmış yüreğimin keskin yüzlerinden,

Ruhuna dokunsun hayallerimin ucu,

Geçmişimin yolu çoktan kapandı,

Biliyorum,

Geleceğimin içinden güneş gibi doğacak yüzün.

Bütün günahların yokluğunda hayat bul.

Bir ölünün şarkısı çalıyor doğuşunun anlarında.

Bir yaşam nasıl anlamlıysa,

O kadar anlamlı güzelliğinin ışığı gözlerimin içinde.

Anlamsızdı hayatım,

Anlamsızdı anılarım,

Sensiz hiçbir anlamı yoktu bu dünyanın sahte güzelliğinin,

Bir faninin hayal dünyası belkli bu,

Bir ölümsüzlüğün gerçekliğinde,

Uçurumun kenarında elbisenin ruhuma dolanışıydı bu.

Sana ulaştıkça çözlüyor hücrelerim,

Soyutlanıyor hafızam körelmiş kelimelerimden.

Günahlara boyun eğmeyen ben,

Senin masumiyetine eğiliyor.

İçimde ukte kalan son sevgiyi,

Sana yaralı ellerimle sunuyorum.

Olmayacak rüyaların gücünü sana bırakıyorum.


Sarı ayçiçeğiyle örtülü bir soylu bir toprak,

Artık sadece o ve ben kaldık sessizliğin içinde.

Nefesimi dinliyorum.

Hala uyanmak istemediğim bir rüyanın prensiyim.

İnanmak ne zor, güzelliğinin büyüklüğüne.

Güneşin yumuşak dokunuşu,

İlk oyuncağına kavuşan çocuk heyecanı içimde.

Zamanın kalbi, benim kalbimle bir atıyor.

Göğsümün içinde büyük bir baskı,

Gözlerimin içinde güneşin ışıkları,

Gölgelerin üzerinde dolaşan hayaletlerim.

Seninle gözlerimle konuşmak istiyorum.

Seni çocuk masumiyetiyle izlemek.

Sana yalansız dokunmak...

Berrak havayı doya doya doldurdum içime.

Nefes almanın tadını gerçekten hissediyorum.


Hayatım kocaman hiçlikti,

Yokluğunda yaşayan bir hiç.

Varlığından habersiz, umarsız ve anlamsız.

Hadi özgürce gez şimdi,

Özgürce salınsın ruhun, kafamın içinde.

Elinde ki baltayla dolaş,

zihnimin karanlık ormanlarında.

Çürümüş ağaçlarımın üstüne sapla.

Ayıkla sensiz geçen zamanın çirkinliğini.

Tamamla cansız cümlelerimin altını.

Doldur ışığını cennetimin ırmaklarının üzerine.

Sensiz girilmiyorsa cehennemin kapılarından.

Açılsın sonuna kadar bütün geçitler.

Ah !

Bir kez, sadece bir kez.

Kalbim bana söyledi bunu.

İmkansızı istiyorsun,

Olmasını dilediğin, sadece hayalden ibaret.

Kim yıldızları sarıya boyuyorsa,

Kalbimin önüne getirin.

Çocuk gibiyim karşında, bir günahsız ellerim var.

Ve kalbim...

Son çırpınışlarım.

Son dileğimin içinde tutuyorum seni.

Bu duvarlar beni durduramadı.

Kimse alıkoyamadı beni senden.

Ölürken bile, ölüyken bile.

Zamanı durdun,

Akrep ve yelkovanın tersten döndüğü bir dilimdeyiz.

İmkansızı diledim,

imkansızdı seninle olmak.

O hakikate ulaşmak için imkansız olmak istedim.

Çiçekler açmadı, yağmur yağmadı.

Güneş bir kez olsun ısıtmadı içimi.

düzgün nefes almadım sanki.

Aradım..

Seni aradım...

Ölüm bu kadar güzel.

Ölüm kadar güzelsin şimdi.

Kanlı canlı, ete kemiğe bürünmüş halde.

Arafın en güzel heykelisin artık.


Seni yaşatmak için azaldı benliğim.

Anılarım ve acılarım,

hepsi senin üstüne işlendi.

Yorgun göz kapaklarım kalkmıyor artık.

Yürümekten acizim kollarının içine.

Tükendi ruhum, tükendi zamanım.

Kapandı bütün kapılarım arkamdan.

Yalnız...

Son dileğim için...

Senin için ağladım...

Tarifi yok, açıklaması yok sensizliğin.

Hepsi hayal, hepsi bir ölü bedenin duası.

Ağıtlar yok bize.

Şiirler yazılmadı arkamızdan.

İlahiler söylenmedi sevgimize.

Bir anlığına kavuşmak, cehenneme razıydım oysa.

Şeytanları susturmaya razıydım.

Kendimi susturmaya razıydım.

Merhaba.

Ben "senim".

Merhaba.

Hayallerimin sonsuzluğu bu.

Sevgimin sonsuzluğunda varsın.

Seni unutana kadar hep yaşayacaksın.

Kimseye bu kadar büyük bir keder yüklenmemeli.

Bu kadar konuşmamalı kimse.

Bu kadar hayal etmemeli.

Umutlarının boynuna ip geçirip asmalı.

Cennetin içinden kokular sinmiş yüzüne.

Madem yaratıdı bu zihnim ve Sevgim.

Bırakın !

İstediğim gibi yaşasın Sevgim.

İstediğim gibi yaşasın hayallerim.

Ben çizdim, ben yanacağım.

Ben yazdım, benimle ölecek gerçekler.

Sen hep yaşa, benim dualarım gibi.

Unutma seni seveni.

Unutma sana güzelliğini gösterini.

Unutmayın sizler ölü bedenlerin sahipleri,

bundan böyle böyle güzel ağıt yazılmayacak.

Yaşayacak bütün sevgiler ölüler diyarında.


Karanlık yaklaşıyor.

Karanlık bizi yutmaya geliyor.

Seni tuttum.

Sadece bana güven, sevgiye inan.

Ben buradayım.

Seni tuttum.

Aklımın incecik ipleriyle seni tuttum.

Düşmeyeceksin, karanlık çukurlara.

İnan, ben buradayım.

Bilincim kapanana dek seninleyim.

Bana sarıl, sevgiye kucak aç.

Kaybolma hırçın fırtınaların içinde.

Yitip gitme kötülüklerin arzusunda.

Nefes al benimle birlikte.

Yolumun sonunda buldum seni.

Keşfedilmemiş bir aşkın,

Gizli odalarından buldum seni.

Kilitli kapıların arkasından,

Tozlanmış, yüz çevrilmiş bir sevgi bırakıyorum.

Kazanmanın en hüzünlü hali bu.

Yarım saniye süren bir şiirdin.

Kalbimin atışları durdu, zaman durdu.

Herkes sustu.

Bir anlık siluet için, sonsuzlukta öldüm.

Bir anlık manzara için bütün bu çaba.

Bütün bu kıyım.

Bütün bu onursuzluk içinde, yaşayabildiğim bu kadar.

Dokundurtmadım, konuşmadım.

Bağırmadan, usulca yaşattım seni.

Kirli eller olmadan, kirli düşünceler karışmadan.