Zamanın içinde başka bir zamana yolculuğum sessiz sedasız, çınarların yaprakları bir bir dökülüyor, rüzgarın doğayı paslı elleri ile okşamasımı bu? dönemin Fransasında bir palermoutun içinde arka koltuktayım. Cam yarı açık pencerenin kenarına yapışmış parmaklarım. Rüzgar göz kapaklarıma anestezi yapmış gibi..bir iki sokak arkadan geçen gece treni, sireni çala çala apar topar gidiyor. Tekerleklerindeki dişliler. Bir bir yere dökülülüyor. İstasyonları geçtikçe kömür bitiyor vatman yavaşlayan trenin içinde bir sağa bir sola koşturuyor. Localardan birinde gördüğü prensesi dudağından öpüyor. Prenses bu ateşli öpücük karşısında süt veren gögüslerinden birini vatmanın ağzına dayıyor. Elindeki prodan içen prenses vatmanın kulağına cigerindeki dumanı bir anda boşaltıyor. Duman vatmanın zihninde halkalar çizerek ilerliyor. Karanlık bir tünele giriyor tren, tünelin karanlığı, kömürün yokluğu ve zihninde balerin gibi dönen duman. Vatmanın gözlerini yakıyor. Gözünden yaş geliyor prensens diğer eliyle elbisesini kaldırıp vatmanın gözlerini siliyor. Palermoutun şöförü vitesi gacırt gucurt değistirirken motorun hopurdama sesi vatmanı sızıp kaldığı vagonda uyandırıyor uyanırken bir gölge gibi kayboluyor prensesin yarı çıplak vücudu. Palermoutlara o dönem televizyon yeni takılmıştı yarışıyorduk. Telvizyonlu arabalara binmek için.