|

Tabiri merhum rüyalardan uyandığında

sabahlara, kendi kalbine saplayacaksın ketum dilini önce kendi içine kapamayı. İçinde durmadan homurdanan o bakır cezve köpük köpük yalnızlık taşırırken duyacaksın çarelerin çıkmazlar da asılı cılız ıslığını.

Arkanda, yürüyüp giderken bıraktığın balkona birileri mezar diyecek. Aldırmayacaksın! Yokluğunu kucakladığın o hasret kokan boşluğun soğukluğunu tabir edemeyecek hiçbir aksakallı dede. Ağlayacaksın!

"Umutvari" başlayan her cümlen "unut bari" ile bitecek, yorulacaksın.

"Kimse kanamasın kimsenin çiçeğinden bile"yi bağrına basıp tırnak uçlarınla kopardığın dikenleri avuç avuç yutkunurken boğazında, Eyüb'ün sabrı neymiş anlayacaksın.

Rüzgar ne söyler de takılır uçurtmalar tellere?

•••

||

Benim bir farkım var.

İnsanız işte.

İnsan önce bakışlarından yaşlanıyor, alışacaksın. Alışacaksın yüzünün meydanlarda gevezeler tarafından hırpalanmasına. Bir çocuk gitmediği şehirleri terk edecek. Erteleyeceksin sevinçlerini kendini martta zanneden kedileri görünce.

Su ne söyler de çürür karanfiller vazoda?