Zehirleriyle meşhurdur bazı şarkılar, şiirler ve kitaplar.

Zamanında onlara muhtaçtınız, acınızı belki dindirmeniz belki ateşlemeniz için.

Onlar bu muhtaçlıktan faydalandı, derinlerinize kadar sızdı ve orada iz bıraktılar.

Asıl kötü olansa bu izler en savunmasız en mutlu ve saf zamanınızda belirir. Ve gözlerinizden adeta bir zehir gibi akarlar.

Artık mutlusunuzdur ve oturup bir yerlerde bir şeyler içiyorsunuzdur.

Tam yudum alacaksınız bir melodi kulaklarınızdan kesici bir rüzgar gibi girer ve o izi ortaya çıkarır.

Şimdi o melodiyi ilk duyduğunuz anı, canınız yandığında tekrar acısını, yüklediğiniz anlam ve anılarınızı hatırladınız.

O kesici rüzgar melodinin zehriyle göz pınarlarınızdan akarlar yanaklarınıza 

Ve sonra başka bir an, belki ilk defa gittiğiniz ve görmek için heyecanlandığınız bir şehirde büyük büyük, oldukça sesli ve içinde kayda değer bir şey olmadığını bildiğiniz o mağazalara inat ama yine de onlar arasına sıkışmış bir sahaf gördünüz ve içeri girdiniz, kapının üstündeki zil sizin girişinizle dükkandaki sessizliği bozmaya ve o tatlı dedeyi yerinden kaldırmaya yetti.

Üst üste dizilmiş kitapların üstüne yan yana dizilmiş kitapları gördünüz ve bu ufak dağınıklıklar size estetik geldi, biraz daha bakındınız ve işte o kitap...

Korka korka ve biraz da istekle açtınız.

Eskiden kitaplığınızda olan ve altını çizdiğiniz her sayfanın yerini hatırladığınız bu kitap gözünüzü belki de en acıtan satırlara çekmiştir.

Gördüğünüz an ayaklarınızın uyuşmasına ellerinizin buz kesilmesine neden olan kitaba bakışınızla ilgisi kabaran o dede "Özel olarak aradığınız bir kitap var mıdır?" diye sorduğunda belki sizin bu cümleyi algılamanız birkaç saniye sürdü ve "Aslında özel olarak aradığım bir kitap yok. Kolay gelsin."


Etrafınız bulanıklaşırken kendinizi dışarı zor attınız ve ellerinizin soğukluğu yerini titremelere bıraktı. İşte yine o zehrin akması gerek.