Sana neler oluyor böyle şehir?
karın tutmaz, trafiğin çekilmez, günün doğmaz,
gün batımların izlenmez oluyor.
Sonbaharın sonbahar değil. ilk baharında ormanların yeşermiyor, nisan yağmurlarında zamanında yağmıyor,
hasat zamanında başakların boy vermez olmuş, gitgide çekilmez oluyorsun şehir
Zehir yayıyorsun şehir,
Zehrini bir pus gibi indiriyorsun insanların mutluluğu üzerine
insanları mutsuzluğa uyandırıyorsun
Semalarında kuşlar uçmaz olmuş göğün maviliklerinde, çatılara konmaz olmuş
Sen bana bir kış borçlusun.
Yaprakları yeşermiş bir ağaç gölgesi borçlusun, aşıklara yağmur, çiftçiye hasat borçlusun, kuşlara mavilik... Sen bana bir umut borçlusun şehir.
Bu her şeyden yoksun şehrinde, zar zor ilerleyen, şoförü hiç tebessüm nedir bilmeyen otobüslerin Olukbaşı’na varmaz mı?
Dört duvar arasına sıkışmış kuş kafesine tıkılmış tüyleri ahenkle rengarenk , umutsuzluğa terk edilmiş, mutsuz bir kuş var burada
Göğün maviliğine, mutluluğa uçmak isteyen, gökkuşağına imrenen
Bir ben renkli yaşayamadım, bu renksiz şehirde bir de gökkuşağına imrenen kuş… Oysa herkes gökkuşağı taşıyor üzerlerinde renklerine kör olsalar bile
Ve sen bu şehrin griliklerine, solmuş ağaçlarına, açmayan çiçeklerine, yok oluşuna rağmen bu şehri yaşanılır kılan sen
Nasıl da buruk bir sürurla ve can havliyle kanat çırpıyorsun göğün maviliklerine.
Böyle mi gidilir, böyle mi gidilir ardında binbir umut bırakılarak?
Gerçi ne umudu, sen bir kuşsun, uçup gitmek senin doğanda var.
Ve ben elbette bu şehre bir miktar ben katacağım ve elbette ki bu şehirden fazlasıyla Sen götüreceğim
Buralarda sevilmeyen sevgim var
Ve sen muhakkak ki
Mutluluğu nerede yakalarsan yaşa.
Yağmur sonlarında, gökkuşağının düştüğü yerlerde veya doruklarında mutluluğu nerede yakalarsan yaşa