Her yeni çağla beraber duygularımız, davranışlarımız, değerlerimiz mecburen yeniden yazılıyor. Mecburen diyorum çünkü bu durumu içten içe kabul edemiyorum. Buna doğal seçilimin getirdiği bir adaptasyon demeyi de kabul edemiyorum.Teknolojinin getirdiği sözde ilerlemeyle yeni terimler ve yeni tanımlar dilimize giriyor. Kelimelerde ve davranışlarda yaşanan tanımsal kaymalar ruhumda nakıs bir sıkkınlık yaratıyor. Davranışların veya düşüncelerin temsil ettiği keskin yargıların yerini artık daha gri ve muğlak yargılar alıyor. Daha doğru bir biçimde ifade etmek gerekirse, dün söylenen bir sözün veya ifa edilen bir eylemin kişinin aklında yarattığı duygusal ve düşünsel yargıyla bugünkü arasında dağlar kadar fark oluyor. Niye böyle oldu diye insanlara sormak da istemiyorum. Bu çağın içinde sarf edilen tüm sorgu çabalarım boşa gitti. Bu çabayı sarf etmek zaruri gibi geliyor; çünkü çağı yakalayamamak istemsizce yeni bir tür ötekileştirme yaratıyor. Buna şöyle bir ad uydurdum: çağımızın ötekileri.  

Bir devrin yabancısı kalmak içinde bulunduğun toplum tarafından alttan alta bir ötekileştirmeyi de beraberinde getiriyor. Bahsettiğim ötekileştirme, dinsel veya ırksal ötekileştirme kadar sert ve kökten kanlı eylemleri doğuran bir ötekileştirme değil. (Burada bile riyakârlık devam ediyor.) Sansürler, cinayetler, katliamlar, soykırımlar artık gerçekleştirilmiyor. Çünkü toplumların kendilerini avutmak için kurdukları uluslararası birlikler ve barikatlar bunlara müsaade etmiyor. Şükürler olsun ki az da olsa primitif köklerimize döndük. Peki gerçekten de öyle mi? Yoksa bu da etrafımızdaki her şey gibi yeniden mi yazıldı? Yukarıda yazdığım iğrenç eylemlerde artık farazi bir şekilde icra ediliyor. Daha çok gözle görülmeyen; fakat sözcüklerin ve bakışların baskısıyla yapılan zihinsel ve ruhsal soykırımlar gibi. Özellikle günlerin çok hızlı bir biçimde tüketildiği bu dünyada, zamanın ruhuna yetişmek de eskisinden daha imkansız bir hale gelmiş vaziyette. Zamanın ruhunu yakalayamayanlar doğal seçilime uğrayarak zamanın dışına atılıyor. Bu acımasız ötekileştirme sürecini pekiştirmek için dilimize yeni kelimeler ekleniyor veya kelimeler olduğundan farklı şekilde dünyaya kabul ettiriliyor. Bu ötekileştirme sürecinden kurtulup toplumun içine girmek için bazı kabulleri yerine getirmemiz gerekiyor. Öncelikle birkaç tane slogan cümleyi zihnimizin duvarlarına asmamız gerekiyor. Değişmeyen tek şey değişimdir; bugüne en uzak gün dündür; değişimin parçası ol. Bu kabulleri kafamızda onaylamamız da yetmeyebiliyor bazen. Toplum küçümseyici ve alaycı yorumlarla insanları birer azınlığa çevirmemiz için bir pres uyguluyor. Çoğu zaman bu prese dayanamayıp o istihza birliğine katılmak zorunda kalıyoruz. Bu kötülüğü bize daha fazla kötülük yapılmaması için yapıyoruz, tıpkı Sonderkommando olan Yahudiler gibi. Sonderkommando; toplama kamplarında biraz daha fazla nefes alabilmek için arkadaşlarının, ırktaşlarının, akrabalarının ölümlerini hızlandırmak adına çalışan insan. Buradaki her bir birey ölümle tehdit edilen birer mahkumdu. Hepimiz biraz Sonderkommando muyuz? Hepimiz biraz kötüyüz bunu biliyorum; ama esas olan kötülük yapmak veya yapmamak değil. Bundan haz almamak, bunu ilkel bir vahşet duygusuymuş gibi yaşamamak.

Güncel medyanın bize çektiği şeyin gerçeklik olduğuna inanıp geçmişi bazen çok çabuk unutabiliyoruz ya da geçmişteki anıların tekrar yaşanabileceğini düşünüp bugüne sırtımızı dönüyoruz. İkisi de bir bakıma doğru, bir bakıma da zırva. Ama ne fark eder, zaman her zamankinden daha da göreceli değil mi? Semboller tarafından yönetilen insanlar var çevremizde, insanları sembollerle sınıflandırılan insanlar hala var. Bu kültür artık eğitimin ilk basamağından çocuklara bir hap gibi veriliyor; çoğunlukla bu hapı afiyetle yutup uykumuza devam ediyoruz; çünkü bu en basit eylem. Vazgeçip bir fenerle asıl hazzı aramak her zaman daha zordur. Burada “haz” kelimesini kullanmamın sebebi asıl hakikatle hazzın eşdeğer görülmesidir. "Çağın ötekileştirdikleri, bunu yapmak istemeyip geçmişi veya geleceği bugünde de yaşamaya çalışanlardır." Bu aforizma fazlasıyla radikal; ama tarihi yazanlar muktedirlerdir. Fakat asıl tarih aykırılarındır. Saklı tarih tüm zamanların dışındadır.