İki seçim yaptık 2023’te.


İki de film izledik.


Kuru Otlar Üstüne bir de Hayat.


Bu yazı sinema serisinin ikinci kısım Hayat hakkında.


Filmin vizyon tarihi yaklaştıkça söyleşileri de artmıştı Zeki Demirkubuz’un.


‘Öyle şeyler yaşanır, öyle şeyler olur ki dönüp baktığınızda ‘Hayat İşte’ demekten başka seçeneğiniz yoktur demişti söyleşilerden birinde. Filmin ismi bu yüzden Hayat’tı.


Arabada film hakkındaki beklentileri konuşa konuşa gidiyorduk sinemaya.


Kaderin garip bir tecellisi zuhur etti, Hayat’a girmeden kırk dakika kadar önce önümüzde bir trafik kazası oldu. Sağımızdaki araç bir bisiklet sporcusuna çarptı. Anında telefona sarılıp ambulans çağırdık. Arkadaşları ilk şoku atlatana kadar vakit kaybedilebilirdi.


Bilinçli biriydi bisikletli. Sağlıkçılar gelene kadar kıpırdamadı.


O hastaneye doğru yola çıkınca biz de arabaya bindik. Arkadaşımın ilk sözü ‘Hayat İşte’ oldu. ‘Kimimiz sinemaya kimimiz hastaneye.’


Üstelik ona izlediğim röportajlardan bahsetmemiştim bile.


Böyle bir adam Zeki Demirkubuz. İnsanın içine odaklanıyor. Kendi hayatlarındaki sorunlara inanmış insanlar anlatıyor. Kendi sorunlarını çözmek için bencilleşebilen, yolculuğa çıkan insanlar.


Mutlu karakterleri göremeyiz filmlerinde. Sevdirmez bize zaten sorunu olmayan kişileri. Ne yaparız ne ederiz ateşe uçan sinekler gibi sorunlu kahramanlara yöneliriz.


Ama onlar insandır. İhanet ederler, ihanete uğrayıp bunu kabul ederler. Yazgılarında hedeflerine ulaşabilmek için kim varsa onu aldatırlar.


Ama onlar insandır. Kaderleri onları Kars yollarında gururlarını hiçe saymaya zorlar.


Onlar insandır. Süslü kişiliklerden nefret ederek yer altlarında yaşamayı göze alırlar.


Senaryo kısmında yalnız başına takılmayı seviyor Demirkubuz.


Diyalogların olmadığı sahnelerde ağlamalarını izletiyor seyircilere kahramanlarının.

Uzun uzun…


İşler öyle noktaya geliyor ki tüm salon artık o kahramanı ağlamaktan başka bir şeyin kurtarmayacağını seziyor.


Aşkın en onulmaz anlarında gururun kaybolup gittiği Bekir’in sayıklamaları ve neyden beslendiğini hepimizin hissettiği fakat adını koyamadığı aşk kadar yalnızlık da yakıyor filmlerinde.


Yalnız bir farkla. Sadece yaşayanların anlamlandırabildiği huzursuzlukların anlatıcısı Demirkubuz.


Türk televizyonlarında komedi dizisi neden yapılmıyor sorusunu yapımcılar; komedi dizilerinde yerli unsurların baskın olduğunu ve yapılan mizahın, dizinin satıldığı yabancı ülkelerde karşılık bulmadığını ileri sürerek cevaplandırıyor.


Oysa dramatik diziler uluslararası alanda da izleyiciler tarafından benimsendiği için bol entrikalı dram dizilerini otuzdan fazla ülkeye ihraç edebildiklerini belirtiyorlar.


Bu bağlamda düşünüldüğünde Zeki Demirkubuz’un; bizim hayatlarımıza has huzursuzlukları işlediği filmleri, sanat filmi kategorisinde de olsa yapımcı ve festival jürileri tarafından adeta komedi dizisi gibi değerlendiriliyor, bir türlü benimsenemiyor.


Sadece yaşayanların anlamlandırabildiği huzursuzlukların anlatıcısı Demirkubuz.


Bize has, bizim içimizden bile yalnız bir kısmımızın adamı.


Festivallerden eli boş dönmesinin bir nedeni de bu.


Demirkubuz festival jürileri için Kars’ta uyanmak kadar uzak.