Benim en büyük derdim sizin beni tanımamış olmanızdır; hiçbir zaman da tanımak
istemediniz ve belki de hâlâ siz benim hakkımda düşündüğünüzde, beni uçarı, aşk
romanları ve Tahran Müsavvar dergisinin öykülerinden dolayı kafasında aptalca
düşünceler oluşan bir kadın olarak biliyorsunuz. Keşke öyle olsaydım ve mutlu
olabilseydim. İşte o zaman dünya küçücük bir odacık olurdu ve ben, dans partilerine
gitmekle, güzel ve şık elbiseler giymekle, komşu kadınlarla çene çalmakla, kaynana ile
dalaşmakla ve kısacası pis ve anlamsız binlerce işle yetinirdim ve daha büyük ve daha
güzel bir dünyayı tanımazdım; bir ipekböceği gibi kendi kozalamın sınırlı ve karanlık
dünyasında kıvranarak büyürdüm ve hayatımı sona getirirdim. Fakat ben böyle
yaşayamazdım. Ben kendimi bildiğim andan beri, benim başkaldırım ve isyanım bu
aptalca görünüş ile başlamıştır. Ben büyük olmak istiyordum ve istiyorum. Ben, bir gün
doğup ve bir gün bu dünyadan çekip giden ve arkalarında bu geliş ve gidişlerinden
herhangi bir iz bırakmayan yüz binlerce insan gibi yaşayamam…”