Gözlerindeki merakı ya da hayal kırıklığını görür gibiyim. Biraz da dargınlık seziyorum yürüyüşünde. Uzaklaşırken çantanı sert bir şekilde düzeltmen, adımlarını daha hızlı ve büyük atmandan... İnan bana sana kıyamadım. Seni üzmekten, yüzündeki o masum gülüşü bozmaktan, hedeflerini ve hayallerini baltalamaktan korktum. Ben senin aksine içten gülemiyorum. Ömrünün erken yaşlarında yaşadığın bunca zorluğa rağmen hala gözlerinin umut dolu ve ışıltılı bakması hem içimi ısıtıyor hem de korkutuyordu. Şimdiye değin yakınlaştığım pek çok insana can sıkıntısından başka bir şey veremedim. Bunlar sadece duygusal olarak yakın olduğum insanlar değildi. Kan bağımın olduğu, aynı okulda okuduğum, sokak arkadaşlığı kurduğum insanlar da dahildi.


Kimisi ''yalnızlık'', kimisi ''varoluşsal sancı'', kimisi de ''şımarıklık'' teşhisi koydu. Bir tek ben kendimle alakalı bir öngörü de bulunamadım. İçimi günden güne kemiren, saç tellerimle beraber umut ve mutluluğumu da döküp götüren bu 'şey' neydi hiç kavrayamadım. Uzun zaman önce bununla mücadele etmekten vazgeçtim artık. Beni olduğum gibi kabul eden insanlarla yoluma devam etmeye karar verdim. Haliyle etrafımda derdimi anlatacak, öğüt vermese de yol göstermese de beni dinleyip içimde olup bitenlerden haberdar olacak çok az insan kaldı. Gel gör ki zamanla ihtiyacım olan şeyin bir şeyleri paylaşmak da olmadığını fark ettim. Kendiyle bu kadar savaş içinde olan, kendini bu denli yoran bir insan bir başkasına nasıl sevgisini verebilir? O kişiyi nasıl mutlu edebilir, hayatını nasıl renklendirir?


Gözlerinin içinde kocaman bir dünya var ve bu dünya o zarif bedenine öyle güzel sığmış ki... Sırtında taşıdığın o kocaman enstrümandan bile daha büyük ve görkemli bir dünya var bakışlarında. Yürürken hafiften yalpalamana sebep olan o ağırlık... Sana ne denli bir asalet katıyor bilemezsin. Benim gözümde ne ihtişamlı bir ilah oluyorsun bilemezsin. Ne kadar keyif veriyordu bana seni o halinle yürürken izlemek ilk zamanlarda. İlk defa tanımadığım biriyle gurur duyuyordum. Kendinden büyük yükler sırtlayan ve sanki kaderine çoktan razı olan cesur bir insan. Ne güzel ve ferahlatıcıydı seni uzaktan gülümseyerek izlemek.


Zeytin gözlü kadın! Senin, benim için bir eşik olduğuna inanıyorum. Belki de seni kaybetmek bana güç verecektir. Kendimle olan mücadelemde bana güç ve dirayet verecektir, bilmiyorum. Belki de yanlış düşünüyorum. Belki de bu dünyanın bana bahşedeceği en büyük panzehir olacaktın. Ama korku...İçimdeki korku... Kalbini kırma, hayal kırıklığına uğratma korkusu. Seni kendimle yormak istemedim. Kalbinde daha kötü bir anı olarak kalmayı istemedim. ''Beni üzen adam'' yerine ''bir zamanlar tanışıklığımın olduğu adam'' olarak hatırlaman daha iyi olacaktır ikimiz içinde.


Ben mi? Nefes alıp verişinin bile farkında olmayan birisi... Sadece öylesine oradan oraya savrulan birisi... Sadece uykudayken huzur bulan... Kendisini sadece uykudayken üzmeyen, yormayan, öfkelendirmeyen bir insanın en büyük ilacı nedir sence?