"Gözden geçip gelinen nokta yürektir demiştim. Dikiz edilenin, seyredilenin sevildiği, saklandığı yer yürektir. Sevilen 'muhayyel'dir, hayalleştirilmiştir."

Leyla Erbil deyince birçoğumuzun aklına Ahmed Arif'in "Zalım Leyla"sı ya da Tezer Özlü'nün "mektup arkadaşı" olduğu fikri geliveriyor.

Oysa Türk edebiyatı kadın kuşağı yazarlarından kimsenin dillendirmediği konulara değinmesiyle Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösterilmesi "Cüce" kitabıyla oluyor.

Engin fikir dünyası özgürce savuruyor kelimeleri. Hoop, yumruk gibi fikirlerden "Zihin Kuşları" adlı deneme türünde yazdığı yumağı okuyoruz.

İşte bir alıntı: "Ben sadece sesli düşünüyorum, yani yazarak. Ama medya kullanarak yaşamak zorundadır! En çok da medyatik olanı. Çünkü insanların zaaflarını emerek rating alır medya; savaşları, kanı, dini, ahlakı, acıma duygusunu kullanır. Onu beslemek çok zordur: Kanla da beslenecektir kültürle de! Zira tröstleşmiş büyük sermayenin şu iletişim çağında “temiz imaj“a da gereksinimi vardır! Bu nedenle de kendisine doğrudan para getirmeyen etkinlikler 'imaj aklamak' için birebirdir."

Sizler de bu fikir yumağına eşlik edecekseniz eğer Vinteuil'ün "sonat andantesi" kulağınıza uğuldasın.