Her an, bir önceki andan habersiz gibi. Zamanı kaybetmişim ben, akış kaybolmuş, bir gidiş yok. Yeniden, yeniden hatırlıyorum kendimi bu boşlukta, hatırladığımın acısı ve unutmak isteyişimin suçluluğuyla. Hayal etmeye çalışıyorum kendimi insanlarla beraber, öfkelenmediğim ya da ağlamadığım bir son yok. Bazen dikkatim dağılır da güzel şeyler de düşündüğüm olur ama kötüye çabuk dönerim. Gerçeklik sorgulatıyor kendini, sürekli ve sürekli. Başıboşluğumda çok kolay kaybolmak, hiçbir yere çıkmayan düşünceler ortada bırakıverir, geri de dönemezsin, çok geçmeden hatırlarsın: Sen hep kendindesin. Kendimde kaybolurum ben, bazen heyecan vericidir, yeni sokaklar görürüm ve bunun heyecanı kaybolma korkusunu siler atar, dedim ya, kaybolduğum da yok, ben hep kendimdeyim ama bazen sokaklar hep aynıdır, işte böyle kaybolurum, aynı sokaklarda. 


Ne yapmalıyım, diye düşünerek kendime söz geçirme çabamdan dolayı kendimden nefret ediyorum. Başkalarının düşüncelerine, isteklerine gösterdiğim saygı ve anlayışı kendime azar azar sunuyorum. Kendi fikirlerime olan inancımı hiçe saymak, kendimin kendisine yaptığı bir terbiyesizlik. Ama bir amacı var gibi bu hadsizliğin, ne düşündüğümü ve hissettiğimi öğrenmek istiyorum. Öylesine merak ediyorum ki kendimi! Ona saplantılıyım, içim içimi kemiriyor. Bilemiyorum kendimle ne yapacağımı, korkuyorum onun için. Onun bana bakışını görüyorum, öfkeli ve korkak, çok kızgın bana, onu hapsettiğimi düşünüyor. Gerçekten de öyle yaptım mı? Kendimi hapsettim mi? Böyle bir şey yaptığımı hatırlamıyorum, tek bildiğim kendimi bu durumda bulduğum. Hapsolmuş ve hapsetmiş. Bir suçumu göremiyorum hapsolmak için, kendimi serbest bırakmamak için de bir sebep. Fakat böyle olmaya devam edecek, üçüncü bir kişiye kadar. 


Kendime anlattıklarımı kimseye anlatamam, bu düşünceler anca beynimde anlamlı; başkalarına söyleyecek bambaşka düşüncelerim var, onlar da bu beyinde anlamsız, gereksiz, saçma o yüzden başkasına ne diyeceğimi şimdi hiç kestiremiyorum. Her şey o anda oluyor.


Benden bir şey beklemeyin, verecek bir şeyim yok. Bir şey veren olursa çabuk bir şey beklemesin. Kaybolmuşum, beni bulursanız vereceğim bir şey olmayacak, zamanla bir şeyler ederim, iyi ki bulmuşum dersiniz. Ama mucize beklemeyin; beni bulacak kadar zengin birisine rastlamadım, kimseden de zengin olmasını ve beni bulmasını bekleyemem. Gökteki yıldızların her birinden bir taneyim, beni bulamasan da benim gibisini yine bulursun. Vereceğim ne olabilir bilemiyorum. Benden ne çıkar, hiç belli olmaz. Şans. Ama siz yine de hiçbir şey beklemeden beni bulun, bir şey bulmayı umut ederseniz hayal kırıklığına uğrarsınız, kesin uğrarsınız, diyeceğim hatta. Tesadüfen bulun beni, sebepsiz olsun, dediğim gibi, bir şey beklemeden. Neden kayıp olmadığınızı bilin, beni anlarsınız o zaman. Roket bilimi değil bu ya, bir şeyler anlarsınız, sebepleri görürsünüz, dersiniz "İnsan böyle kaybolurmuş." Yargılamayın ve bunu istemeyin, eğer istiyorsanız anlamamışsınızdır. Peki neden beni bulasın, ne var bende? Dediğim gibi, bunlar yanlış soru. Yapman gerekmiyor, iyi anla bunu, beni bulmasan da olur. Olacak olan ne, bilmiyorum ama olur. Nasılsa olur, hep oluyor zaten.


Sadece biri olmak isteyen kişi için sıkıntı yok ama ben, nasıl biri olmayı da seçmek istiyorum. Hiçbiri olamayanın derdi de özeldir, ama sadece biri olandan pek farkı yok, ilki kötü, ikincisi iyi, hepsi de biri. Doğduğum şartları aşmak istemek, sınırları kabul etmemek, bir isyankarlık, olmak ya da olamayacaksa olmamak, tüm meselem bu.


Yazdıklarımda bir cevap bulma kaygısı var, bu yüzden sıkıcı. Çözüm yok, yazmak bana bu illüzyonu yaşatmamalı.


Mutluluk değerli bir şey değilmiş, büyük hayal kırıklığı! Çocukken bir şeyi yanlış mı yaptık, nedir bunca hayal kırıklığının sebebi? Yalanlar mı söylendi bize ya da çocuk aklımızla her şeyi çok mu abarttık?


Eninde sonunda hâlime anca gülebilirim.