Birileri seviniyorsa birileri üzülüyordur. Alışmak bir dualitedir. Kaçıyorsak gittiğimiz, gidiyorsak kaçtığımız bir mutfak vardır. Benim mutfağımda hiçbir şey pişmez. Ya senin mutfağın? Öyle bir mehtap vardır ki bakakalmanın fark edilmiş bir şoku vardır gözlerimin korneasında. Sinmesin diye o kokular üzerime çok çalıştım didindim durdum. Memur çocukları gibi istemedim kimseyi mutfağımda. Hem tanışsaydım onlarla ne olacaktı ki iki misket bir seksekten başka. Nasıl davranabilirdim ki babamın felsefik olmayan yüzeysel sevecen bir İç Anadolu köyüne tayini çıkmayacakmış gibi.
Ben yeni doğmuş filim ayağımda öyle bir kalın zincir ki bağlasan gemileri, okyanusları iskeleye kopmaz. Ben bir filim ne gerek var gemi zincirine? Hem gemiciler neden bu kadar özel hisseder ki kendilerini...? Gemici halatı, gemici düğümü ve kaptan nikahı. Her neyse kaçamıyorum. Artık özgürüm diyebilir miyim? Bilemiyorum. Ben büyük yetişkin bir fil oldum ve büyürken kırdım o zinciri. Zayıflamış parmaktan düşen bir yüzüğü tasvir ediyorum. Artık ne kaçmak geliyor içimden ne de ayağıma takılması teklif edilen o zincir beni rahatsız ediyor. Beni rahatsız eden, benim ben olmamı sağlayan bu korkaklık zaten olay da bu değil mi?