Ne acımasız bir zincirdir o, bilseniz.
Ama bilmeseniz daha iyi.
Ne fena bir zincirdir, ne korkunç ve ne gerçek. Ne denli yapışkan ve nasıl da içine çeker bir bataklık gibi; her kim olursa olsun içinden çıkmaya çalışan.
Elini, kolunu, kafanı, gözünü, aklını, ruhunu kaybetmeyi göze alacaksın.
Salt kalp olarak, tek başına içinden çıkacaksın. Kalan parçalarını da zamanla, teker teker geri toplayacaksın. Toplarken, çoğunu bıraktığın gibi bulamayacaksın. Özenle temizleyeceksin çıkardığın parçaları her seferinde; bir tanesini, gerekirse bin sene onaracaksın.
Sırf o zincirin bir parçası olmamak için.
Sırf, sana takılan kancayı bir başkasına takmamak için.
Uçsuz bucaksız bir yalnızlığın içine kendini, gözünü bile kırpmadan atacaksın.
Bu kararının bedeli olarak önce kızının, sonra da annenin mezarı başında ağlayacaksın.
"Değdi mi?" diye soracaklar, kan kırmızı, ne diyeceksin biliyor musun?
"Değdi" diyeceksin.
Değdi tabii.
Gözlerinden boşalan yaşlardan yüzün yosun tutacak ama sen gülümseyeceksin yandan yandan.
Ne ellerinin, ne de ceplerinin ihtiyacı olacak bir esrikliğe,
Canını da alsalar, inadını vermeyeceksin hiçbir eşlikçiye.