şu beni ilmek ilmek boğmakta olan koca cümle öbeklerinden

bir karmaşa hâli var üzerinde halihazırda

kaçarken, taş duvarlardan örülmüş yorgun düşüncelerden

yetişmek en azından beton dikitler arasında

tutup güneşin uzattığı parmak uçlarından

gitmek isterken kaldım yine şu lanet dünyada

             beyler ve efendiler pek bir namert

odanın karalık ucunda zırıl zırıl bir ses

eyvah! saat 7.35 uyan geç kaldın,

bedenini giy ruhuna

öyle kaçaktır ki zincirlersin o eski prangalarla

şu ruhumu örtmekte olan acziyetimden öyle utanırım

öyle boğuldum ki bu kara leke içinde nefes almaktan

savrulurum oradan oraya içi boş avuntularımla


hava birkaç arşın daha yaklaşarak yeryüzüne

yükseklerden sustu öylece

beyler, ağabeyler ben de yüksekçe sustum

gök kubbe bana milyon santim yaklaştığında


damarlarımda dolaşan birkaç siren sesi

firar eden ruhumu kovalıyor

bu nasıl yaşam?

bedenim zındanlardan öte camekanları arzuluyor


sirenler son kez çaldığında

damarlarda atılan son devriyeden sonra

zındanlar yıkılıp toprak oldum