Neden soğumuş bir kahveyi içmeyi zorluyorsun dudaklarınla?

Şart değil sevgilim beni kırk yıl taşıman hatırında.

Şüphesiz zorlamak değildir sevmek

Doğal bir sonucudur soğuyan kahvenin telvelerini dökmek.

Bunu yapman haksızlıktır sana, bana, bize

Bana duymadığın sevgiye direnmek değil

Benim senden dileğim

Benim sevgimle dünyaya direnmek

İçindeki bu değilse bitir savaşını kendinle, benimle

Korkma kinim değmez üzerime

Yalnız dostluk anlaşmasıdır sunacağım ellerine.


Ha yağmurda ıslanmak

Ha dudaklarından tükürülmek

Oysa öpülmek olarak yazmak isterdim bu dizeyi

Ha sokakta irkilmek silah sesine

Ha senin sessizliğine maruz kalmak

Ne fark eder

Oysa sana sığınmak olabilirdi bu cümle.


Bir gün olsun tüm benliğinle gelmedin bana

Ya aklın düşüncelerdeydi

Ya da kalbin başka sevgilerde

Gün geldi

Bedenin de eklendi gelmeyenlere.


Yıllar geçecek, aylar, günler saatler…

Saçlarından eksilen telleri sayamayacağım kadar çok zaman.

Seninle biz hüzünlü bir şarkının klibi gibiyiz.

Bu çağın nostaljisi, yeryüzünün kaybedenleriyiz.

Beraber olamıyoruz ama ayrı da değiliz.


Seninle biz Ege’nin batan güneşi kadar güzel

Akdeniz’in nemi kadar boğucuyuz.

Karadeniz’in sisi kadar bulanık, iç karartıcı

İç Anadolu’nun verimsizleriyiz.

Ve büyük ihtimalle kavuşmaya sürekli kazalı

Doğu’nun yolları olarak yeryüzünden gideceğiz.


İstemezdim senden ayrı geçsin tek günüm

Ama aşamadım bile isteye benden ayrı geçirdiğin günleri

Bir düğün yeri olamadı sana gelişim

Bir çocuğun çöpe atılmış oyuncağıydı sana gelemeyişim

Gözleri arkada kalsa da

Yokluğu göze alınmıştı bir defa.


Biz seninle tavanı açık yanları kapalı bir kafesin içinde

Yukarıya bakmayı unutan güvercinleriz.

Kurtulmaktan ümidi kesmiş,

Aynı parmaklıklarda

Birbirimize dokunmadan çürüyeceğiz.

Aynı hüzünler için farklı yönlere bakıp gözyaşı dökecek

Birbirimizden bihaber öleceğiz.

Mahşer günü toprakta birbirimizi

Saç köklerimizden bulup sarılacağız.