Kalemim mi körleşti yoksa kalbim mi mühürlendi?

Bu mühr-ü lisan şeytanın şerrinden mi

Yoksa cennet sessizliği mi?

Ezberlerimi bozduran bu aşk, hangi dilde ifade edilir?

Sayfalarımdaki kiri hangi gözyaşı yıkar,

Mürekkebimi hangi kalem çekebilir içine?

 

Ben içimde senle ölüme giderken

Ve dilim dönmezken böyle bir aşka,

Şehrin her sokağı yağmalansın,

Ateşe verilsin tüm mutlu evler.

İçinde sen olmayan bu şehir

Kaç aydınlık sabaha daha “Merhaba!” der?

Islak saçlarından başlayıp

Göğüs uçlarında tomurcuklanan nefes,

Soğuk Ankara akşamlarının

Kirli meyhane sofralarında kaldırdığımız kadeh

Ve fahişe ruhlarımızın geceyle pazarlığa tutuşması…

Tüm bunlar gizli aşkımın bir damla gözyaşında saklı.

 

Sen bende bir devrimdin,

Siyah postallarımın altında geçmişimi ezip geçtiğim,

Geleceğimi küllerin üstünde kurmaya çalıştığım.

Sen benim gizli günahımdın,

Amel defterine bile adını silik yazdırdığım.

Ne cennetin kapıları aralanır bundan sonra

Ne de tamamlanır dünya sürgünlüğüm.

 

Babil’in bahçelerinden, Sodom’un sokaklarına

Ve Mısır’ın bütün tanrılarına!

Lanetli bir aşkın girdabında,

Beyaz çarşaflara bırakırken masumiyetimi,

Dudaklarımdaki kimin kanı?

Yusuf’un sureti, Züleyha’nın aynası

Ve Züleyha’nın bütün odaları, Yusuf’un zindanı.

Masum olmayan bu aşkın efendisi bensem eğer

Zindandaki kimin canı?