“Kendimi adlandırma çabam da çoğunlukla yaşam denilen bu akışta her an değişen kişinin ben olduğuna inandırmakla geçiyor kendimi.” Ve aldanmak, yaptığımız her işte görünmez yazgısı hepimizin. Bazen kendine bakmak ve kimin yaşamının neresinde olduğunu belirleyemezken kendini konumlandırmaya çalışmak başkalarının hayatında... Hoşnutsuzluğum bu yüzdendir işte. Ben sizde konumlanamam çünkü size uzak düşerim. Yalnız kalmış olurum çünkü siz yanımda olursunuz. Halbuki benimle yalnız kalmak daha iyidir. Böylece hayatın belirsiz duraklarından bilinmeyen yerlere seyahatlerimi gerçekleştirebilir bazen soluklanabilir ve sizi izleyebilirim. Aranıza kabul etmeseniz de beni ya da ilk başta ben katılmamışsam sürünüze ya da adlandırması zor olan bu durumu bir şekilde yaşadıysak da bırakın beni. Beni müziklerinizden, kitaplarınızdan, kendinizden mahrum bırakın ve kapıyı sertçe çekip gidin ya da çıkarken kapımın olmadığını fark ederseniz gülüp geçin öyleyse. Yeter ki beni bizleştirme çatısı altında barınmaya zorlamayın. Başına buyrukluğumla ve kendimden kaçışlığımla kendimi bulmama ramak kala çelme takmayın arkamdan.
Ve çiçekler, ben bu çaresizlik çukuruna fenersiz inmişken üstelik hiç de güvenli değilken siz çiçekler açmaktan başka ne yaptınız? Halihazırda insanların mutluluklarına mutluluk katmaktan, bazı insanların bazılarını mutlu etmesini sağlamaktan başka ne yaptınız? Ama siz yine de benim sizin suçsuz olduğunuzu bildiğim halde sizi suçlamaya devam etmem gibi siz de çiçeklerinizi açıp yönünüzü güneşe dönmeye devam etmelisiniz. Ve ben Zümrüdüanka kuşuma atlayıp Kafdağı’nı aşana dek insanları mutlu edin. Çünkü ben geri dönülmez mutsuzluğum için çoktan yola koyulmuş olacağım.