Aşırılıkla yokluk arasında süzülmek.
Ferah ihtimallerin birer birer azalıp tükenmesi ve seçimlerin yalnızca kötü ve daha kötü arasında gerçekleşmesi.
Her gece üzeri çiğnenen bir şeyleri her sabah yeniden kurma zorunluluğunun sıkıntısıyla baş etmek.
Adına "rutin" denen ve yarını sade korkulan bir şeye dönüştüren "sıkışıklığa" teslim olmama direncinin çıldırtan seyrini sürdürmek.
Hayal kırıklığının, çaresizliğin, kıymetsizliğin bir yaşam biçimine dönüşmesi ve bu çirkin dönüşüme adapte olmak zorunda kalmak.
Kanalizasyondan güzel kokular, renkli çiçekler ummak. Hep ummak. Yalnız ummak. Hiç bulamamak.
Görünmemek ve daha kötüsü, görünmemeyi kabul etmek artık.
Kalitesiz sevgiler, hızlı yaşayıp kendini kaçıran insanlar, sentetik giysiler bir o kadar sentetik yiyecekler... Bizim için olduğu söylenen ama bizi yok sayan kararlar, yok ettiğimiz doğaya dönelim derken doğallıktan uzaklaşmalar... Sabaha kadar yazsak bir kere güneş doğurmayacak falanlar filanlar. İnsan her gün fark etmeden gülümsüyor yine de. Hepimiz bizi gülümsetecek şeylere daha fazla mağruz kalırız umarım :)