Aşırılıkla yokluk arasında süzülmek.
Ferah ihtimallerin birer birer azalıp tükenmesi ve seçimlerin yalnızca kötü ve daha kötü arasında gerçekleşmesi.
Her gece üzeri çiğnenen bir şeyleri her sabah yeniden kurma zorunluluğunun sıkıntısıyla baş etmek.
Adına "rutin" denen ve yarını sade korkulan bir şeye dönüştüren "sıkışıklığa" teslim olmama direncinin çıldırtan seyrini sürdürmek.
Hayal kırıklığının, çaresizliğin, kıymetsizliğin bir yaşam biçimine dönüşmesi ve bu çirkin dönüşüme adapte olmak zorunda kalmak.
Kanalizasyondan güzel kokular, renkli çiçekler ummak. Hep ummak. Yalnız ummak. Hiç bulamamak.
Görünmemek ve daha kötüsü, görünmemeyi kabul etmek artık.
Hafıza kaybı yaşamak, göz yummak ve ne olursa olsun kabullenmek
" Neden ? " sorusunu bir türlü sormak istemiyoruz. Aslında her şeyi biliyoruz ama yapmak istemiyoruz ve bir avuç insan buna şahit olmak zorunda kalıyor. En kötüsü de bu.
Kalitesiz sevgiler, hızlı yaşayıp kendini kaçıran insanlar, sentetik giysiler bir o kadar sentetik yiyecekler... Bizim için olduğu söylenen ama bizi yok sayan kararlar, yok ettiğimiz doğaya dönelim derken doğallıktan uzaklaşmalar... Sabaha kadar yazsak bir kere güneş doğurmayacak falanlar filanlar. İnsan her gün fark etmeden gülümsüyor yine de. Hepimiz bizi gülümsetecek şeylere daha fazla mağruz kalırız umarım :)
İnsanın kendi gölgesinden korkması.
Sokaklarda yaşayanları, darp edilen kadınları ve öldürülen kadınları, kışın yırtık ayakkabı giyen çocukları ve eve cebi boş dönen anne babaları, bir deri bir kemik kalan kedileri köpekleri bakıp başını çevirebilenlerin zamanı Türkiye'de artık. Hatta daha da ileri gidip "YARDIM" çağrısında bulunan gözü yaşlı insanları, sırf "Bir başkası yardım etmiştir" diyerek görmezden gelenlerin... Katlanarak artırırsak, sevgilisini, eşini bile göremeyen, sırf onlara katacakları faydalar sayesinde yollarını birleştiren, arkadaşını, kardeşini karşısında feryat etse de geçiştiren... Bir şekilde ruh körü insanların Türkiye'si... Gözler sağlıklı ama ruhları âma... İnsanlar birbirlerini yalnızca çıkarları doğrultusunda kaale alıyor, görüyor, tanıyor. Öyle kendi halinde, içinde dünyalar yaratan, ve sessiz sakin ızdırap çekenler ise ya temelli yalnızlığı tercih ediyor, ya da biraz olsun görülmek için çırpınıyor. Bildiğimiz halde görmediklerimize isyanım var! Lütfen bakın, görün!