Bu sabaha karşı yaşadığım realitenin zamanına göre 10-15 saniye sürdüğünü tahmin ettiğim bir başka realitede saatlerce vakit geçirdim. Hani rüyalarda hissettiklerini uyuyan bedeninde de hissedersin ya, hissettiğim duyguların tarifi pek mümkün değil fakat şunu söyleyebilirim; tüm vücudumda hücrelerime kadar işleyen, sanki yanıyormuşum hissi veren bir olayın karşılığı olarak duyumsadığım duygu hali bana bunları yaşattı. Ve o duygunun yaşattıklarıyla birlikte güne gözümü açtım. O ateş hala benimle birlikteydi, peki neydi o ateş? O ateş, halihazırda içimde yanan ateşin harlanmasıydı. Ateş, bir şeylerin olup olmaması gibi durumların bana yaşattığı duygunun benim isteğim dışında harlanarak bedenime ve duygularıma tezahürüydü. Olayların bana yaşattığı duygu değişimlerinin ve bedensel etkilerinin beni ne kadar etkilediğini anladım; hayatımda yaşananı, olanı kabullenmemek, ayak uyduramamak o ateşi harlıyordu veya yaşanmasını istediğim, olmasını istediklerim beni o duyguların esiri yaparak o şeye karşı içimde yanan ateşi harlıyor ve beni kendimden uzaklaştırıyordu. Geçmişte olanlarsa beni şu andan alıp oraya götürerek yanıp sönmüş, kül olmuş ateşe geri döndürerek içimde halihazırda yanan, bir şeyleri gerçekleştirecek ateşten de mahrum bırakıyordu. Halbuki olan ve olmayan her şey hayrımıza; bir şey oluyorsa bir, olmuyorsa bin hayır aramak gerek. Bize verilen şeye sevinmememiz ve elimizden alınana üzülmememiz gerek çünkü zaten olan, olmayan ve olmakta olan her şey olması veya olmaması gerektiği için var ya da yok. Direnmek yerine teslim olmak düşer bize de, gürleyerek akan nehirdeki bir kütük misali. Ve ne geçmiş ne de gelecek illüzyonuna dalmadan anın ve bize bahşedilmiş nefesin farkında ve şükrünü yerine getirerek yaşamakla her şey daha güzel, anlaşılır ve kabul edilebilir. Sevgiyle.